Bölüm 71 - Bir İsteme Töreni

1.4K 157 17
                                    

Yine psikolojimin bozuk olduğu günlerin birindeyim... Başka bir hikaye yazıp, daha sonra buraya gelerek ağlayasım var. Ola ki aranızda terapist, psikolog veya psikolog adayı var ise Allah aşkına bir destek atın... Bir yandan Selçuklu ailesi diğer yandan yine kafası yanmış bir çeşit başka hikaye karakterleriyle salya sümük ağlayabiliyorum, ki bence bu normal değil. Araya da erinmeyip Karanlığın Şafağı final sahnesini okumayı yerleştirdiğim için de bu kadar hüzün girdabında boğulmuş olabilirim... Neyse... Siz bana bakmayın. İyi okumalar canlar...

-----------------------------------------------------------------------

'Şu dünyada Selçuklulardan kimse kalmasa, tek başıma bile olsam hep ablam olacaksın, hep bu omuzda sana ağlaman için yer olacak.' diye. O haşarı adam daha önce gözü dönmüşçesine kendini korumuştu, o gün oğlu hayata yeni gözlerini açtığında ise ufak bir çocuğa dönüşmüştü. Sözü, izi bir yana Yekta'nın en çok başka bir cümlesi kalmıştı aklında kadının.

'Sen belki tek başına hissediyorsun ama ben oğlunun amcası değil dayısı da olacağım.'

Yekta elindeki fotoğraflara göz atmaya devam ederken derinden soluklanmayı da ihmal etmemişti. Uçarı halleri gözünün önünde dönüp duruyordu, hala uçarıydı dışarıdan ama içinde sıkışıp kalan ufak bir velet var gibi hissediyordu. Günler geçtikçe o ufak beden kendi yerini daha çok daraltıyordu. Bir sonraki fotoğraf karesine son bir saattir yaptığı gibi tekrar geçtiğinde kollarını masadan çekip bedenini de koltuğa iyice yasladı. İnsanın dünya gözünde nasıl kalmıyordu, nasıl yok olup yitip gidiyordu tüm aklı havadalığı yeni yeni fark edebilmişti son aylarda. Hayatı öyle güzel tek düze ilerliyordu ki çevresi bir yana içindeki bu sancıyı kendisi bile fark etmemişti. Birkaç gün önce Mihrmah'ın istenme ve nişan durumu için gelen kızı havaalanından alana kadardı tabi bu durum.

Başını geriye doğru bırakıp elindeki kareyi de tavana doğru havalandırdığında adem elmasını titretecek kadar sertlikte yutkunmayı da ihmal etmemişti. Koca bir karmaşa arasında annesinin elini bırakmışta pazarda kaybolmuş gibi bir çocuk gibi hissetmesi ne kadar doğruydu? Veya etik miydi bu durum kendi zihnine bile sığdıramıyordu. Vurulan kapısıyla başını kaldırıp fotoğrafları açık çekmeceye fırlattığında dudaklarını ıslatıp yutkundu. Bir umut o gırtlağına takılan hüzün geçer diye umarak.

'Gel.' İçeri giren abisiyle beraber ayağa kalktığında Yafes elindeki dosyayı önce masasına fırlatır gibi bırakmış ardından bedenini koltuğa atmıştı.

'Eski formumdan düşmüşüm, hadi iki kahve söyle de içelim, şu kafam patlamadan sakinleşsin bir.' Ses çıkarmadan koltuğuna tekrar oturup kahveleri söylediğinde kendisine yandan bakışlar atan adama da dikkat kesilmişti. Uzun zaman sonra kendini daha çok işlere veriyordu, sağlığı hiç olmadığı kadar iyi görünüyordu ama en büyük abisinde gördüğü o gergin zamanlarında kendisini dosyalar ile boğma çabasını Yafes'de de fark etmişti. Derdinin ne olduğunu birkaç kez anlama çabasına girse de sonuç olarak durumun dert keder olmadığını anlamıştı. Sadece kafasını birşeylerle meşgul ediyordu. Bir anda patlamamak, uzun süredir koruduğu sessizliği ortalığı karman çorman etmesin diye oyalanıyordu.

'Alanza'yı özlüyorsun.' Gözlerini kısıp dalga geçercesine mırıldandığında Yafes arkaya yasladığı başını yana çevirip tek kaşını kaldırarak bakmıştı kardeşinin deli dolu gözlerine.

'Bu söylediğini sen ne zaman itiraf edeceksin? Biraz da onu konuşalım mı?' içeri giren asistan kahveleri bıraktığında iki kardeşin arasındaki bakışma o çıkana kadar sürmüştü. Yekta en sonunda gözlerini kaçırıp kahvesine uzandığında abisinin aldığı derin nefes ve bedenini dikleştirmesiyle alt dudağını ısırmaktan kaçınmadı. Melikşah her zaman anlardı ve uzun sürmeden diline dökerdi ancak Yafes... Yafes bekler, susar, sabreder, inceleyip izledikten sonra zamanı gelince ortalıkta bir deprem edasıyla dolaşırdı.

Kalbi KorWhere stories live. Discover now