Bölüm 22 - Bir Sağanak

6.4K 329 20
                                    

Her çarşamba gibi bu çarşambada geldi çattı. Bende çok geç bir zamana bırakmayayım dedim. Fazla uzatmadan bölüme geçelim isterseniz.

Merak ettikleriniz veya görmek istediklerinizi yorumlarda belirtmeyi ihmal etmeyin.

İyi okumalar...

Merhamet, saygı, sadakat ve şefkat bir adama yakışabilecek en güzel şeylerdi en nihayetinde. Belki de bir kadına olan sevgiden daha önce gelebilirdi bu dört özellik çünkü birilerini sevmek için evvela ihtiyaç olan temel faktörlerdi. Böyle adamlar gerekti sevilmeye, böyle adamlara kalınmalıydı hasret ve bir dakika ayrı kalınsa böylesine özlem beslenmeliydi işte. Dokunmaları direk tene bağlamayan, dokununca da yüreğine kadar parmak uçları uzananlar daima içi dışı bir olanlardı sevdiklerine karşı.

Daha uyuyalı üç saat olmamıştı ki çalan telefonla beraber Melikşah kaşlarını çatarak sehpaya uzandı. Kısık göz kapakları arasından kara hareleri ekrana ancak odaklanabildiğinde alarm olmasının sinir bozuculuğuna yüz ekşiterek susturmuş, ardından telefonu sessize almıştı ki bu kez başka melodi doldurdu odayı. Tam koltuktan doğrulmaya çabaladığında el yordamıyla başucundaki konsolu bulup telefonuna ulaşan kadının güne göz açarken ki şeffaflığı çarptı gözüne.

Bir kadının, eğer ki yakalanabilirse en şeffaf olduğu andı güne gözlerini açma çabasına girdiği saniyeler. Bütün maskelerden arınmış, gerçekten kendi içinde kaybolmuş, ruhu hiç olmadığı kadar kendini dünyaya sunmuş olurdu.

Yanağını koltuk sırtına yaslayıp Erva'nın hem kendi kendine mırıldanması hem de suratını buruşturmasını izlediğinde aralanan göz kapaklarının altındaki koyulaşan mavi gözlerine de gülümsedi. Günün dışarıdaki soğuğa rağmen ışığını olabildiğince yeryüzüne serpiştirmesi bir yana kadının gözlerindeki yarı bitkin yarı enerjik ışıltı bir yanaydı şuan için.

'İnsana saygı gösterilir biraz. Daha dün evlendim ben. Bir de kişisel teknolojik alet olacaksın.' Sonunda kapattığı alarmla telefonunu koluyla yan tarafına bıraktığında az önce açılmış ama tekrar kapanan göz kapakları aralanarak yanındaki boşluğa dönmüştü. Hala kendini izleyen adamın farkına varmadan kaş çatıp dirseklerinin desteğiyle doğrulmaya kalktığında tek eli anında başını bulmuştu. Ne kadar düz saçlı olmanın yararları varsa da parmakları masajdan biraz daha sert saçları arasında dolaştığında yüzünü buruşturup odaya kısaca göz atmış, sonunda kendine gülümseyerek bakan Melikşah'ın kestane rengi gözlerini bulmuştu.

'Orada mı uyudun sen? Daha önce beraber uyuduk, boşuna iki büklüm kalmasaydın keşke.'

'O yataktan daha rahat olduğunu iddia edebilirim.' Aldığı cevap üst dudağının kıvrılmasına yetti. Ancak gözleriyle adamın sığmayan bacaklarını işaret ettiğinde Melikşah'da gülümsemeye başlamıştı.

'Sığmadığın bir koltuk ne kadar rahat olabilir ki.' ağrıyan bünyesini daha fazla taşıyamadığını fark ederek yastığa kendini bıraktığında beyninin içindeki mehter ekibinin her hareketini hissediyordu kız. Sahi bu kadar çok içmiş miydi? Dili damağı zaten kuruydu, hatta muhtemelen yemek borusu dahi çöle dönmüştü ama hatırladığı çoğu şey parça parçaydı aklında.

Muhabbet etmeye başladıkları anları, Melikşah'ın anlattığı birkaç anının sonunda kahkahalarla eşlik ettiğini, defalarca yenilenen kadehi, boğazın masalımsı manzarasını bulanıkta olsa biliyordu. Sonra uyumak için dengede duramayışı vardı, Melikşah'ın boynuna kolunu doladığını ve adamın nefesini kesen erkeksi kokusunu hatırlıyordu. Bu zamana kadar yakın olduğu her an aldığı parfüm kokusu değildi, daha çok kendine has, teninin kokusuydu sanki. Sıcaklığında bin bir rüyaya dalınacak bir koku...

Kalbi KorWhere stories live. Discover now