Bölüm 74 - Bir Kavga

1.6K 160 16
                                    

Adam bazen tutulur kalırdı. Dimdik tüm dünyanın karşısında durabilecekken bir kadına yıkılabilecek kadar tutulurdu. O yüzdendi ki abisinin ağzından dökülen her kelime Yekta'nın dizleri üzerine çökmesine neden olmuştu. Oysa karşıdan bakan birisi dimdik ayakta görürdü onu ancak içindeki tutuklu kalışı çoktan yerle bir olmuş gözyaşı döker haldeydi. Kendine veya Rüya'ya acımasından değildi bu. Fark edemeyişindendi, elinden bir şey gelmemiş olmasından...

'Aldığınız nefes ciğerinizi acıtmasın. Kanayacaksa yaranız beraber kanasın bu saatten sonra...' abisinin son cümleleriyle göz kapakları titreyerek kapanmıştı Yekta'nın. Adem elmasını titretecek sertlikte yutkunduğunda birkaç saniye önce kapanan gözleri aralanmış buğulanan haliyle abisine odaklanmıştı. O kadar çok abisi bilmediklerin var demişti kendisi o kadar çok bilmem gerekir demişti ki, şu an bilmemek istemesi garip geliyordu kendine.

Sanki bir yanardağ etrafındaydı Yekta. İçinin her titreyişinde hissediyordu aktifleştiğini, birazdan lavlar arasında kalıp da kül olacak gibi hissediyordu. Sanki cümle alem bir araya gelse de içindeki yıkıntıları çekip kenara alamaz gibiydi... Oysa... Oysa kendisi çok başka bakmıştı kadına. Dokunmak, öpmek bir yana ne zaman fırsatı olsa elini tutmaya çekinmişti. Ya bir hareketim gözlerindeki ışığın sönmesine neden olur da etraf kararırsa diye öylesine korkmuştu ki içi içini yemişti kurduğu her cümlede.

Şimdi ise aldığı nefes boğazında düğüm oluyordu. Olan biten her şeye bağıra çağıra küfür etmek istiyordu, bir yandan da Rüya'yı korkutmaktan çekiniyordu. Verilebilecek ufacık bir tepki bulabilse durmayacaktı bir an bile. Ne yapması gerekiyordu ki bu durumda? Duyduklarına karşılık nasıl davranması, nasıl bir duruş sergilemesi lazımdı aklı almıyordu. Bu tür olaylarda hep abisiydi oysa yapması gerekeni bilen şimdi ise Melikşah sadece öylece duruyordu. Yekta abisi gibi ne yapacağını bilemezdi ki...

Adamda olan gözleri onun harekete geçip odadan çıkmasıyla usulca Rüya'ya döndüğünde kadının gözyaşlarıyla öylece kala kaldığını fark etti. Aklında dönen onlarca hengameye rağmen ilk kez kalbiyle iş yapmaya kalktı Yekta bu kez. Beyni ne kadar kendini durdurmaya çalışsa da hızlı adımlarla kadının yanına yaklaşıp bir çırpıda kollarına çekmişti ki sessiz sessiz iç çeken beden bir anda göğsünde hıçkırarak ağlamaya başlamıştı.

Akşamın durgunluğu üzerlerine çöktüğünde her gün olduğu gibi yine yemek masasının etrafında toplanmışlardı. Hayatına kast ettiği günden beri aşağı inmemiş Rüya'nın yeri yine boştu ve bunu kimse garipsemiyordu ama Yekta'nın da ortalıkta olmayışı hepsinin gözüne batmıştı. Sonuçta ne olursa olsun masada her akşam bulunurdu adam. Melikşah sakince yemeğine devam ettiğinde Benan sultanın kendisine sorar gözlerini de diktiğinin bilincindeydi. Ancak şuan başını kaldırıp da olan biteni ortalığa dökemeyecekti. Nasılsa eninde sonunda kardeşi masaya dönerdi ve annesinin merak içindeki sorularını cevaplardı.

'Niye hala inmedi Yekta?' anlaşılan annesinin bakışlarından kaçabilirdi ancak Tuğrul paşanın sorularından onu kurtaracak kimse yoktu. Karısının kaçamak bakışları kendi üzerinde olsa da Benan sultan sonunda dayanamamış ayaklanmıştı bile.

'Evdeydi baba. Ben bir odasına bakayım.' Henüz masadan tamamen kopmamışken Melikşah boğazını temizleyerek duraksamasını sağladı annesinin.

'Dinleniyordur anne. Yoruldu sonuçta.' Mantıklı gibi gördüğü cümlelerle beraber Benan sultanla beraber babası ve dedesinin de kaşları çatılmıştı.

'Tamam oğlum gelsin yemeğini yesin yine dinlenir.' Annesinin tekrar harekete geçme çabasından sonra Melikşah'ın bakışları Mihri'nin berrak berrak ve bir o kadar da panikle bakan yeşillerine döndü. Rüya'nın utanıp yemeğe inemediğini bildiği için odaya birkaç parça atıştırmalık çıkaran oydu sonuçta. Yekta ve Rüya'yı görmemesi ise ihtimal bile değildi.

Kalbi KorUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum