Bölüm 54 - Bir Gerçek

3.9K 261 17
                                    


Ben geldim... Yine kaptırıp arayı çok açmışım. İnanın takipte kalamıyorum ama arada sırada dank ediyor. O yüzden de şuracığa bir bölüm bırakıp kaçıyorum. Bu arada yok mu İzmir, Muğla, Aydın taraflarında yaşayan birileri onca insan arasında? Vallahi çok uzatmayacağım birkaç soru sadece. 

E hadi iyi okumalar... 

-------------------------------------

'Ata sadece benim ve Benan sultanımın dostu değil. Aynı zamanda abinizin babası.' Sanki bir anda söyleyince etkisi azalacakmış gibi tek nefeste konuşmasına nokta koyduğunda bütün bakışlar şaşkınlıkla iki adama dönmüştü.

Ne kadar Melikşah ve İlyas beye odaklanmış olurlarsa olsunlar kaşları usulca bir bir çatılmaya başladığında ilk sesi çıkan da Mihrimah'dı.

'Abinizin babası ne demek?'

'Ne anladıysan o demek kızım.' Ahmed bey, ortamdaki durgun sakinliği korumaya çalışırak cevap verdiğinde kızı oturduğu koltuktan kalkarak kaşlarını daha çok çatmıştı.

'Ayan beyan saçmalık bu.' Ne kimsenin bir cümle kurmasına izin vermiş, ne de ağızlarını açacak zaman tanımıştı. Adımları hızlıca bahçe kapısına yöneldiğinde açtığı sürgülü kapıdan dışarı çıkıp tekrar ardından çekmeyi de ihmal etmedi.

'Siz konuşun ben de Mihrimah'a bakayım o sırada.' Pars'ta hızlıca ortamı terk ettiğinde Ahmed bey bu kez sessiz kalan üç oğlunu süzdü bir süre.

'Çocuklar?'

'Ne diyebiliriz baba, zaten bunu her zaman biliyorduk. Şimdi kim olduğunun ortaya çıkması ne değiştirebilir ki? Abim yine abimiz sonuçta, benim için hiçbir fark yok.' Mihca'da usulca omuz silktiğinde adam bu defa da Yekta ve Yafes'te gezdirdi gözlerini. Yekta'nın sinir katsayısının yükseldiğini gözlerindeki gergin pırıltıdan anlayabiliyordu ama Yafes'in henüz sağında ne var solunda ne düşünüyor ona kanaat getirememişti.

'Melikşah Selçuklu'nun zaten bir babası var. Üstelik dört tane de kardeşi var. Kimse kusura bakmasın ama benim onu paylaşmaya niyetim yok.' Yekta 'da kesin hükümlü sesini duyurduğunda oturduğu zeminden kalkarak koltuktaki boş alana bedenini bırakıp Mehir'in kollarındaki ufaklığı kucağına almıştı. Bu bizzat size iç dünyamı kapattım, istediğiniz kadar dil dökseniz de duymazlıktan gelir ve kendi bildiğimi okuyarak kendi dünyamda yaşam sürmeye devam ederim demekti. Adamın bakışları bu kez Yafes'i bulduğunda ise onun derin bir nefes alarak abisinin bacağına vurup hafifçe birbirlerine tebessüm ettiklerini görmüştü.

'Biyoloji veya geçirilen zaman değil, beni alakadar eden tek konu var. Abim iyiyse, canı sıkkın değilse kimin ne olduğu, hangi kapıyı kapatıp hangisini açtığı mühim değil. Yeter ki yüreğinin ferahlığı yüzünde olsun.'

'Eyvallah.' Melikşah'da adamın dizindeki elinin üzerine desteklercesine vurduğunda az önce dış dünyaya kendimi kapattım imajı çizen Yekta histerik bir gülüş bırakmıştı.

'Bu kadar kolay kaçabilen biri mi abime baba olacak? Boş lafları bırakalım, o işler öyle olmuyor çünkü.'

'Yekta.' Ahmed beyin uyaran tok sesiyle adam göğsüne yasladığı ufaklıktan bakışlarını çekip babasına çevirmişti.

'Efendim baba.'

'Saygını kaybetme oğlum.'

'Saygımı kaybetmeyeyim mi? Bana saygının sadece büyüğe karşı olmayacağını sen öğrettin. Durumu yadırgayıp yargılamam saygısızlık değil. Eğer gündemimiz saygısızlıksa ilk önce abim acı içinde kıvranırken hastanesindeki en iyi doktorları yönlendirip kendisi gelmeyen birinin saygısızlığından bahsedelim.'

Kalbi KorWhere stories live. Discover now