Bölüm 35 - Bir Kabus

5.1K 297 13
                                    

Herkese merhaba... Öncelikle hala sabırla bekleyenlerinize kocaman teşekkür ediyorum. Mezuniyetti, finallerdi, hadi toplanıp evimize dönelimcilikti, o araya sıkıştırılan Ramazan boyu çalışmaktı ve bayramdı derken ancak bu zamana dönebildim aranıza. 

Tabi gönül ister ki bundan sonra ara vermeden her hafta bölüm gelsin, sizler de doya doya Erva ve Melikşah okuyun ancak nedense üzerimde bir uğursuzluk var. Yazamıyorum... Ya-za-mı-yo-rum... Zaman bulunca başına geçiyorum o word programına iki satır yazmaya çalışırken sanki kendimi uzay mekiği inşa ediyormuşum gibi hissediyorum. Bu saçma sapan ruh hali inşallah hızlıca geçer de bende devam ederim tıkır tıkır yazmaya. 

Bu arada bölümün parçası neden bu kadar bağımsız, neden bu şarkı hiçbir fikrim yok. Ama olsundu...  

Az biraz yorumlarla desteğinizi esirgemeyin, hatalarımı, görmek istediklerinizi söyleyeyin ki benim şu kapalı kutuya dönüşmüş hayal gücümde yeniden bir yaşam belirtisi versin lütfen... Kalan sağlar bizimdir diyerek bölümü sizlere sunuyorum arkadaşlar... İyi okumalar... 

'Kan vardı, bacaklarımdan kan akıyordu, üstümdeki kıyafetler kıpkırmızıydı. Sen, senin ellerin, üzerinde öyleydi. Yüzünde bile vardı kan. Bomboş bir yer, arazi, toprak. Etrafta yardım edebilecek kimse yoktu. Sadece-' bakışlarını kaçırıp dudaklarını ısırdığında Melikşah kadının önüne diz çöküp berraklığı iyice süzdü.

'Sadece, ne?'

'Yüzünü görmediğim biri vardı ama bir şey engel oldu gelmesine, adım atamadı.' Kollarını adamın boynuna dolayıp kendisi de yere çöktüğünde hızlıca kucaklandı bedeni.

'Geçti, sadece kabustu.' Kulağına fısıldanan birkaç cümleyle beraber eve girdiklerinde kapı sesi duymuş ardından bedeni yatağa bırakılmıştı. Dakikalar içinde yanındaki çökmeyle hala dolup taşan gözlerinin buğusunda flu görünen adam bedenini sarıp üzerlerinin örtülmesini sağladı.

'Gerçekten ona bakamaz mıydınız?' başı dimdik, daha işbaşı başlamamışken bile adamın karşısına dikildiğinde karşısındaki yaşlı beden anlamamışçasına süzdü onu. Her zaman göründüğü kadar durgun bir yüzü yoktu bu kez. Aksine sanki durgun deniz misali olan mavilikler şimdi pusun ardındaki ateş mavisi gibi bakıyordu kendisine.

'Yüzüne baka baka nasıl gizlediniz! Hiç mi sarılmak istemediniz ona!'

'Neden bahsettiğini anlamıyorum Erva, sakin olur musun önce, hadi otur konuşalım.'

'Bence çok iyi anlıyorsunuz, bunca zaman dibinizdeyken, şuan bu konumdayken oğlunuza nasıl elinizi uzatmazsınız.' Kararlılıkla adamın karşısında dikilmeye devam ettiğinde, masanın üzerindeki su dolu bardak kendisine uzatılmıştı.

'Su falan istemiyorum, sakinleşmekte istemiyorum.'

'Bak seni anlıyorum, yoğun duygusal bir dönemden geçiyorsun ama neden bahsettiğin konusunda en ufak bir fikrim yok kızım.'

'O zaman açıklayayım İlyas bey. Gözünün içine baka baka aile dostunu oynadığınız oğlunuzdan, Melikşah'dan bahsediyorum.' Adamın kara gözleri sıkıntıyla kapanıp ciğerlerine oksijen doldurmasıyla tekrar açıldığında tekrar masasının önündeki koltuğu göstermişti ki en az Melikşah kadar inatçı ruha sahip beden yine oturmadı.

'Nereden anladın ben olduğumu?'

'Bu önemli mi gerçekten. Aptallık bende, ilk başta, bu meseleyi hastane bahçesinde konuştuğunuzda anlamalıydım. Her şeyle o kadar ilgili olmanızdan, Ahmed babanın ailesini size emanet edişinden anlamalıydım. Uyandığımda odaya girdiğinizde, yüzünüzdeki soğukluğun benzerliğinden bile anlayabilirdim ama o kadar ihtimal vermedim ki...'

Kalbi KorWhere stories live. Discover now