Bölüm 56 - Bir Vaka

3.8K 249 25
                                    

Geldim geldim... Kocaman aradan sonra koştum geldim. Kaç zamandır ne bilgisayarı alıp yazıyorum, ne de hazır bölümü atabiliyorum canlar... Bunun için başta kusuruma bakmayın... E hadi şimdi de bölüme bir göz atıp, lütfen ufak ufak yorumlarla destek sağlayın... Hepiniz iyi ki varsınız...

---------------------------------------------------------

'Seviyorum be sizi.' Sıkıca kanatlarıyla sarar gibi tuttuğu üç adamdan da tepkisinin karşılığını aldığında derin bir nefes almıştı ki uğuldayan ses ile beraber bir anda çığlıklar yükseldi. Az önce serilip kalan adamlar bir anda yerlerinden fırladıklarında hepsinin gözleri bir bir ailenin üzerinde gezinmişti.

'İçeri, içeri geçelim.' Melikşah anında kendine gelmeye çalışıp milleti toparlayarak adımlarını eve yönlendirdiğinde kendisi giriş kapısına doğru yönelmişti ki bileğini yakalayan el ile duraksamak zorunda kaldı.

'Melikşah gitme.' Erva'nın korkutan titreyen göz bebeklerine baksa bile kadının bileğindeki elini avucuna alarak içeri doğru yöneldi.

'Bakıp geleceğim, hem güvenlik var. Dağ başı olduğu için burası çok iyi korunur. Zaten sadece önlem için içeri girin istiyorum. Muhtemelen avcılık diyerek spor adı verilen vahşet yüzündendir.'

'Ya değilse Melikşah?'

'Korkacak bir şey yok. Sakin ol ve sadece beş dakika bekle. Bak beş dakikacık.' Zorlukla da olsa evden çıkabildiğinde hızlı adımlarla dışarı yürümeye başlamıştı ki yaklaşık on güvenliğin giriş kapısı önünde barikat gibi durarak ileriye silah doğrulttuklarını gördü. Adımlarını daha da hızlandırıp o korumaların yanına ulaştığında ise bakışları bir an o tanıdık simayla karşılaştı. Yaklaşık iki yıl önce bir ihale yüzünden didişe didişe bir oldukları, sonunda büyük bir çekişme ve kıl payıyla Selçukluların kazanması üzerine çılgına dönen Haznedar ailesinin tek varisi, Alphan Haznedar'ın en yakın koruması...

'ALPHAN!' kükreyerek korumaların arasından fırladığında ortada dikilen esmer boylu poslu adamda gözlerini gezdirmişti.

'O patronuna ilet şuan ki hadsizliğin bedelini ağır ödeyecek Fatih. Şimdi siktirin gidin. Derdinizi sonra öğreneceğim.'

'Biz konuşmaya geldik Melikşah bey, lafımızı alıp gitmeye değil.'

'O sıktığın silahın namlusunu sana monte ettiğimde de konuşabilecek misin?' kararlılıkla dik bakışlarını adama sabitlediğinde hala dikleşeceğini anlayarak birkaç adım daha atıp Fatih denilen adamın yakalarını avuçlarında toplamıştı. O deli kuvveti yine vücudunda nefes almaya başladığında ise tutuğu yakaları yukarı kaldırarak adamın yer ile bağlantısını kesmeye başladı.

'Şimdi yanındaki diğer arkadaşlarını alıp sana kuçu kuçu çeken sürünün başına gidiyorsun. Ve diyorsun ki Melikşah Selçuklu 2 gün sonra bu ziyaretin iadesini yapacakmış, seninle uzun uzun konuşacakmış abi diyorsun. Yok gitmem dersen ben senin kanını akıtıp, o kan ile o patronuna mektup yazabilirim. İnan bana çok duygusal bir mektup olur. Şimdi ne diyorsun? Mektup mu yazayım yoksa sen bire bir iletir misin?' sinirden daha da koyulaşan gözleri ve konuşmasının başından beri havada tutmasına rağmen hala ağrımayan kolları adamın neredeyse gömlek yüzünden boğulmasını sağlıyordu. Eliyle arkasında sıralı adamlara işaret vererek silahlarını indirmelerini sağladığında Melikşah'da adamın yakasını bırakarak ayaklarının yeryüzüne kavuşmasını sağladı.

'Bir daha sakın böyle gelme Fatih. İlk hatan bu, o yüzden uyarıyla kalıyorum.' Ne kadar mizacı sert olsa da Melikşah'ın şuan olan kararlı ses tonu nadir anlarda ortaya çıkar ve ürkütücü bir hal alırdı. İşte sırf bu yüzden karşı taraf arabalarına doğru istikamet almıştı. Hoş ticari hayatta herkes bilirdi Selçukluların ailelerine nasıl bağlı olduğunu. Sadece arada bir unutup haddini aşan oluyordu o kadar. E bu gibi durumlarda ise anında müdahale ortalığı durultuveriyordu.

Kalbi KorWhere stories live. Discover now