Bölüm 57 - Bir Acayip Aşerme

4.3K 277 31
                                    



Ben geldimmm... Hemde bomba gibi bir bölümle, öyle ki ben son kontrol için okuduğumda olmuş bu bölüm olmuş dedim. Sizi de daha fazla bekletmek istemedim. E hadi burada zaman kaybetmeyin de o birbirinden güzel yorumlarınızı gösterin... 

-----------------------------------


Kenardaki ceketi alarak üzerine geçirdiğinde arabasının anahtarını da alarak kadının şakağına dudaklarını bastırmıştı.

'Ama aradığımda telefona mutlaka cevap vereceksin, o yüzden sesini kısma.' Erva tebessümünü gün yüzüne çıkardığında Melikşah derin bir nefes alıp kapıyı aralamıştı. Eliyle dışarıyı işaret ettiğinde ise önünden geçmek üzere olan karısı duraksayıp elini karnına yerleştirdi.

'Timuçin.' Kadının mırıldanması bu kez kendi kaşlarının havalanmasını sağladığında anlamazca yüzüne baksa da Erva tebessümünü gülümsemeye dönüştürdü.

'İsmi Timuçin olsun.'

'Neden?'

'Bilmem, yani daha doğrusu sizin isimleriniz genelde Türk soylarından geliyor. Oğlumuzun da ismi öyle olsun. Duygularına sahip çıksın ama işine karıştırmasın, iyi bir lider olsun, bir ağırlığı olsun. Kimsenin yardım için seslenmesini beklemesin. Hep görsün ama göstermeden yardıma muhtacın omuzuna elini yerleştirsin. Yani bir sen daha olsun.'

'Gönlünden bu geçiyorsa olsun güzelim. Adı Timuçin, kişiliği senin dileğin gibi olsun.' Gülümseyerek dibinde duran karısının karnını okşadığında Erva derin bir nefes almakta gecikmedi. İçine gittikçe biriken bir korku vardı. Sanki düzinelerce neden diziliyordu önüne. Tamamen bilinmezliğin verdiği tedirginliklerin içinde kayboluyordu kadın. Hele ki dışarı çıkmak istemese de evde durduğu süre boyunca sürekli aklı oyunlar oynuyordu kendisine.

Gözünde canlanan bir senaryo vardı. Ne olduğunu anlamadan tek kaldığı bir yerde doğumun başlamasından, bir şeylerin ters gitmesine kadar. Çeşit çeşit tedirginlikler biriktiriyordu yüreğinde, üstelik hepsi ellerinin buz tutmasına kalbinin hızlanmasına neden oluyordu. Bazen ufaklık kıpırdamadığında panikle ne yapması gerektiğini araştırırken buluyordu kendisini.

Ki şu anda en son ihtiyacı olan şey internetti bu konuda. Çünkü ne zaman bir web sayfasını açsa korkularla ilgili, bin bir kötü yorumla karşılaşarak Günce hanımın başını saatlerce ağrıtıyordu.

Her detayı inceleyerek gezdikleri üçüncü saatin sonunda oturdukları kafe ile deniz havasını ciğerlerine doldurdu Erva. Mis gibi tuz ve yosun kokuyordu. Üstelik İstanbul'un bu denli kalabalık olduğunu sanki ilk kez fark ediyordu. Kafenin önündeki yolun vızır vızır geçen arabalarla dolu olduğunu, sürekli kapının üzerindeki zilin sesini kulaklarında hissediyordu. Kendi kendine bir kuşkuya düşmüştü.

Sanki mis gibi havası olan, bütün insanların birbirlerini tanıyarak bütün samimiyetleriyle dost oldukları bir taşra kasabasında yaşamıştı bunca zaman da, İstanbul gibi bir metropolü ilk defa görüyordu. İnsanların birbirlerine ne kadar nötr baktıklarını, hiç kimsenin ufak bir baş sallamayla bile selamlaşmadığını, sürekli telaşlı olduklarını yeni fark eder haldeydi.

Masadaki sohbetin tamamen dışında kalarak kaldırımda yürüyen her insanı incelemeye başladığında yüzünde de ister istemez bir durgunluk oluşmaya başladı. Herkesin yetişecek bir yeri vardı adeta. Çocuğunun elinden tutan kadın tahminen sadece alışverişe gidiyordu ama ona bile koşuyordu. Arabasına valiz yerleştiren adamın halinden belliydi, uzun bir yolculuğa çıkıp güzel bir tatil yapacaktı belli ki ama yanındaki ufaklığın heyecanını önemsemeden eşyaları öyle hızlı yerleştiriyordu ki çocuğunun ne hissettiğini anladığını bile sanmıyordu.

Kalbi KorWhere stories live. Discover now