Bir: Yaza Harika Bir Başlangıç

11.4K 330 130
                                    

Yazları 17 yaşıma kadar hep seviyodum.

Benim için her zaman ödev yok, sorumluluk yok, uğraşmam gereken drama yok demekti.

Şimdiyse darmadağın haldeydim.

Nasıl bu hale düşmüştüm?

Tabii. Her şeye en başından başlamam gerekiyordu. Orası neresiydi? Çalıştığım halk plajıydı. Can kurtaran olarak çalışmak, yazımı doldurabileceğimi düşündüğüm bir işti. Üstelik oldukça iyi gidiyordum. Maaşından memnundum. Şehrin kuzeyinde kaldığı için hiçbir zaman kalabalık olmuyordu. Soğuk limonatamı yudumlarken okyanusu izlemek eğlenceli oluyordu. Bazı zamanlar hala geleceğimle ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim olmadığı aklıma gelip, beni korkunç bir gerginlik sarsa da.

Bu galiba benim değil, onun hikayesiydi. Rupert belki hiçbir zaman dünyadaki en iyi çocuk olmamıştı. Hiçbir zaman en kibarı değildi. Ama ilişkimizin o kadar da berbat gittiğini düşünmüyordum.

Üstüne kocaman bir çarpı atalım. Dank! Yanlış cevap. Berbattan bile beter haldeydik. Fakat ben farkında değildim. Çünkü sadece hayal dünyamda yaşıyordum. Hayal kurmaktan daha çok şeyle ilgilenmeliydim. Rupert, Rupert ve Rupert.

Naomi'nin arkadaşlarımdan biri olması gerekiyordu. Rupert ile pek ortak noktamızın olmadığını söylesem bile birkaç kez çıkmamız için bizi zorlamıştı. Ve kabul etmek zorundayım Güneyli aksanına, yanık buğday tenine, oldukça parlak gülümsemesine bir şekilde... düşmüştüm. Tuzağa düşmekten farksız bir şekilde. Koridorda yürürken erkek arkadaşımın Rupert olmasından hoşlanıyordum. Kızların attığı bakışlardan, bana ceketini vermesinden, sonunda bir çocuk gibi değil yetişkin gibi hissediyor olmayı seviyordum.

Fakat bazen lise arkadaşlarınız o kadar da sadık olamayabiliyordu işte.

"Hayır Candice, aramızda bir şey yok."

"Sana neden bunu yapayım ki?"

"Bu çok saçma, onunla aramda hiçbir şey olamaz."

Tabii! Elbette. Tam olarak bu yüzden de Naomi ile Rupert'ın, arka planda öpüşüyor oldukları fotoğrafı instagram'a yükleyen aptal Jackson'a daha çok güveniyordum.

Pek önemli değildi. Rupert umurumda değildi. Ondan hoşlanmıştım. Kalbim kırılmıştı. Fakat önemli olan o değildi. Naomi'ydi. Arkadaş olduğumuzu sanacak kadar aptal olduğum için kendimden başka kimseyi suçlamıyordum.

Düşünceleri durdurmak için geriye yaslandım. Güneş batarken tenimi yakıyordu. Gölgede durduğum için pek yanmış sayılmazdım. Ama yine de belli belirsiz kızarıklıklar vücudumda dans ediyordu. Tam olarak beyaz tenli biri sayılmazdım. Buna rağmen kızarmaktan geri kalmıyordum.

Saate bakınca mesayi saatimin bittiğini görüp, hevesle aşağı, cankurtaran koltuğundan aşağı dikkatle indim. Rüzgara sürekli çarpan ayaklarımın altı fazlasıyla sıcak kuma değince bedenim garip bir ürpertiyle titredi. Bu hissi seviyordum aslında. Soğuk ve sıcak birleştiğinde vücudumda olan duygu güzeldi. Tıpkı çok uzun süre güneşte kaldıktan sonra buz gibi suya atılmak gibiydi. Elbette çok büyük bir farkla daha naifti.

Terliklerimi çantadan alıp bata çıka kumların arasında ayaklarıma geçirdim. Yolda ilerlerken kartımı girişe bırakıp, listeyi imzaladım.

Saçlarım tuzlu sudan birbirine dolanmış, tenimden buram buram tuz kokusu yayılıyordu. Gözlerim güneşten kıpkırmızı ve her yerim yanık içindeydi. Yazı neden sadece çocukken sevdiğimi çok daha iyi anlıyordum. Mayomu bir kenara atıp yıkanmaktan başka bir şey istemiyordum aslında.

Yorgun adımlarımı arabama doğru ilerletirken hiç de fena hissetmiyordum aslında. Ne Naomi ne de Rupert umurumdaydı. Yazımı para biriktirmek için harcayacak, Rupert ve Naomi'den kurtulduğum için çok daha özgür bir hayata başlayacaktım.

Fakat aklımda bir soru vardı.

Diğer arkadaşlarım Naomi için beni yok sayacaklar mıydı?

Göğsüme birden dolan ağırlık kemerimi takmamı zorlaştırdı. Arkadaşlarımı seviyordum fakat Naomi'nin tarafında mı olacaklar, sadece olanları görmezden mi gelecekler yoksa benim yanımda mı olacaklar emin olamıyordum. Oysa hepimiz ortaokuldayken her şey çok daha kolaydı. Taylor Lautner'dan bahsedip, parlatıcı sürmek ve dedikodu yapmak size arkadaşlarınızın nasıl kişilere dönüşeceğini pek söylemiyordu.

Beynime dokunabilecekmişim gibi sertçe başımı iki yanından bastırdım. Bu ağrı bitmeyecek, sonunda beni öldürecekti. Herkesin canı cehennemeydi. Şu an odaklanmam gereken tek şey bu işi kaybetmemekti.

Üstelik Serena dün akşam parti ile ilgili mesaj atmıştı, değil mi? Bu da hala arkadaşız demek oluyordu. Sonuçta yıllardır tanıdığın arkadaşlarını öylecek bir kenara atamazdın. Bu kadar güvensiz hissetmem paranoyaklığımdan başka bir şey değildi.

Anahtarımı çevirdim. Fakat camıma birden sertçe vurulan elle birlikte irkilerek az daha yanlış yere çeviriyordum direksiyonu.

Gözlerimi kaldırdığımda karşılaştığım mavi gözler keşke direksiyonu yanlışlıkla bir dağdan aşağı sürseymişim dedirtti.

Camı açmayıp, oradan uzaklaşmam gerekiyordu. Bunu ben de biliyordum.

Fakat Rupert'ın o yalvaran gözleri beni bir anda olduğum yere çivilemişti. O an onunla konuşmanın hiçbir zararı olmayacağını düşünmüştüm. Yanlıştım. Biliyordum.

Yine de camı açtım. Parmak uçlarımı buz gibi hissederek.

Camı açmamla kaslı kollarını cama koyması bir oldu. Şaşkınca onu süzüyordum. Onu son gördüğümden beri sakalları uzamıştı. Saçları hala klasik Amerikan traşı şeklindeydi. Nefesimi tutup gözlerimi onda tutmaya devam ettim.

Bunu yapabilirsin, Candice.

"Hey," diye mırıldandı. Sesini duyunca direksiyona daha da sıkı tutundum. "Hey."

"Konuşabilir miyiz?"

"Hayır," dedim çabucak geriye doğru çıkmak için gaza basarken. Fakat beni takip edip durma için camdan ayrılmadı. "Candy, lütfen."

"Bana öyle seslenme," dedim yüzümü buruşturup bu sefer biraz daha büyük bir kuvvetle arabamdan çıkması için dik dik ona bakındım. Fakat ısrarcıydı. Hep olduğu gibi.

"Sadece konuşmak istiyorum!"

"Ben de siktirip gitmeni fakat her zaman istediklerimiz olmuyor, değil mi?"

"Candice, Naomi'nin--"

"Dinlemek istemiyorum."

"Senden tek ist--"

Ve sert ses duyuldu. Sonra bir çığlık. Rupert'ın önce arabanın arkasına, sonra bana korkuyla bakmasını yavaşça izledim.

Bir şeye çarpmıştım. Bunu arabanın içinden bile hissedebileceğim kadar sert yapmıştım hem de. Sonra alarm çalışmaya başladı. Arkamı dönüp bakabilecek kadar cesaretli değildim. Zaten hızla atan kalbim delirmeye başlamıştı şimdi sanki. Aniden mayomun ne kadar terlettiğini fark ettim. Dilim damağım kurumuştu.

Rupert yüzünden geriye çıkarken arkama bakmamak kadar büyük bir salaklık yapmıştım.

Hadi kızım. En kötü ne olabilir? Sadece kontrol edeceğiz. Hiçbir şey olmayacak.

Kemerimi çözüp arabadan aşağı indim. Fakat karşılaştıklarıma görüşünce bunu yaptığım için çoktan pişman olmuştu. O lanet araba kalıp basıp gitmek çok daha mantıklı bir hareket olabilirdi.

Çünkü ayağını tutup, bana öfkeyle bakan polis memurunun arabasının arka farlarından birine zarar verecek şekilde çarpmıştım.

***
YN: merhabalar! Yine büyük ihtimalle sileceğim başka bir kısa, bayık, bilindik bir hikayeyle karşınızdayım. Okuyan herkese çok teşekkür ederim. Bölümler biraz kısa kısa olacak ama sık yüklerim herhalde. Kırk bölümden aşağı olmaz ama. Youtube'daki bir kanaldan esinlenerek yazdığım bir hikaye.Teşekkürler tekrar. ❤️
***

If This Is LoveWhere stories live. Discover now