Altmış Bir: On Sekiz

1.6K 193 14
                                    

"İyi bir doğum günü geçiriyor musun?"

Daniel çok mutlu görünüyordu. Geçirdiğinden emindim fakat bunu duyarak daha da mutlu hissetmek istiyordum. Yüzündeki gülümseme bir ölüyü diriltecek türdendi. Arkadaşlarına bakarken gözlerinden geçen ışık gördüğüm her şeyden daha parlaktı.

"Evet. Harika. Geçirdiğim en güzel parti."

"Denise'e kek konusunda birkaç fikirde bulundum. Üstelik Peter beni dinleseydi her şey dah--"

Beni öpünce konuşmamı bitiremedim. Ağzının tadı benimkine geçerken sıcacıktı. "Her şey harika. Teşekkür ederim, Candice. Seni seviyorum."

Konuşamadım bile. Ne kadar süre geçtiğinin önemi yoktu. Birbirine çok sık nasıl hissettiğini söyleyen çiftlerden değildik. Biz bunu daha çok bakışlarla, dokunuşlarla ya da çok daha farklı cümlelerle belirtebilen bir ikiliydik. Ve bunun için de müteşekkirdim. Ama Daniel ne zaman seni seviyorum dese bunu bildiğimi bilmesine rağmen söyleme ihtiyacı duyduğu anlamına geliyordu.

"Aslında parti Lacey'nin fikriydi. Ve çocukların. Ben sadece yardım ettim."

Başını sallayıp etrafına bakındı. Diğer yandan eliyle kolumdan dirseğime kadar bir yolu yukarı aşağı gıdıklayıcı bir şekilde geziyordu. Bu kadar büyük ele sahip bir çocuğun nasıl bu kadar hafif dokunuşlara sahip olduğuna inanamıyordum.

"Peter ve Denise'e de teşekkür etmem gerekiyor galiba. Tüm partiyi kız arkadaşının yanında geçiren göt herif olmak istemiyorum."

"Tamam," dedim beni başımın üstünden öpüp uzaklaşırken. Kotumun ceplerine asılıp etrafı süzdüm. Bu daha önce katıldığım partilere benzemiyordu. Yüzlerce kişinin olduğu, her tarafta içkilerin döndüğü ya da kimin kimle takıldığını takip etmenin imkansız olduğu partilerden değildi. Ve bunun için minnet doluydum. Her şey daha gerçekçiydi. Ve bana kendimi çok daha olgun hissettiriyordu. Sanki New York'da, işten eve dönmeden uğradığım çok klas bir davetteymişim gibi.

"Eğleniyor musun?"

Lacey'nin kızıl kıvırcıkları kadar sinirimi bozan bir şey daha yoktu herhalde. Kıskanç bir kız olduğumu söylemek istemiyordum. Bu kıskançlık değildi. Yalnızca Lacey'de bir şeylerin ters gittiğini hissediyordum. Biliyordum. Bir şeyler bana ne zaman onu görsem arkama bakmadan kaçmam gerektiğini hissettiriyordu.

"Evet. Oldukça." Ne kadar ondan hoşlanmasam da partiyi organize ettiğini unutmamam gerekiyordu. "Gerçekten iyi iş çıkardığını kabul etmek zorundayım."

Şaşırmıştı. Belki aramızdaki bu gergin havanın uzaması fikrinden hoşlanıyordu. Bu yüzden ona ters bir şeyler söylememi bekliyordu hep. Ancak bu ağzımdan çıkan birkaç kelime onu oldukça şoke etmiş gibiydi.

"Ah," dedi incecik açık kahverengi kaşlarını kaldırıp bir süre beni temkinle süzdü. Bir şeyler arıyordu. Neden bunu dediğim konusunda emin olabilmek adına bir şeyler. "Teşekkürler?"

"Evet ah... Ben o zaman--"

"Ona ne aldın?"

Kaşlarımı kaldırıp Daniel gibi yeşil olan ama tonlarından dolayı bana aynı huzurlu renk yerine onlardan başka bir şeye bakarsam bana asit fırlatacak gibi bakan gözlerine diktim gözlerimi. Normalde olduğumdan daha az düşmanca davranmaya çalışıyordum ama hala kendini benimle bir yarışma içine mi sokmaya çalışıyordu?

"Temples alb--"

"Oh," dedi gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Fakat oldukça başarısız bir girişimdi bu. O gömleğini tek bir harekette parçalayıp hepsini ağzına tıkabilirdim. Kendi ne almıştı? Ferrari mi? Bir ev mi? Tek boynuzlu at mı?

"Şey, sonuçta Daniel'ı bizim tanıdığımız kadar tanımıyorsun. Bu yüzden seni suçlayamam."

"Ne?"

"Bir şey yok, sadece... çok kendinin çok üstüne gitme tamam mı? Belki gelecek doğum gününde daha anlamlı şeyler bulabilirsin?"

Ağzım açık kalmış bir şekilde orada öylece kaldım. Daniel'ı elbette arkadaşlarının tanıdığı kadar tanımıyordum. Elbette her detayı bilmiyordum. Ama bilmek için elimden gelen her şeyi yapıyordum. Onun için tamamen daha iyi bir insan olmaya çalışıyordum.

Lacey'nin gülüşü ve keyfinin yerine gelmesine bakılacak olursa bunlar çok yeterli değil gibiydi.

If This Is LoveWhere stories live. Discover now