On Dokuz: Buraya Nasıl Geldik

2.4K 238 55
                                    

Ağustos hızlıydı. En azından iki haftası öyleydi. Ve çok sıkıcıydı. Çünkü Daniel günlerce ortadan kaybolup, istersem arabayı alabileceğimi ama kendisinin evden çıkamayacağını söylemişti.

Nedenini sorduğumda önemli bir şey olmadığını söylemişti fakat annesiyle ilgili olduğunu düşünüyordum. Babasından hiç bahsetmiyordu. Belki benim gibi ailesi ayrıydı. Ya da uzaktaydı. Ya da belki de ölmüştü.

Kim bilebilir, Daniel'ı çözmek imkansızdı.

Otobüs dolu yolculuklarım hava soğumaya başladıkça daha da hızlanıyordu. İnsanlar azalıyordu. Yaz bitiyordu. Okul açılacaktı. Bir cehenneme dönecektim.

Cuma akşamı eve dönmek için otobüs durağına ayaklarımı sürüklerken çalan kornayla yerimden sıçradım. Başımı kaldırınca Daniel'ın gülümseyen suratıyla karşılaştım.

Onu gördüğüm için hiç bu kadar mutlu hissettiğimi hatırlamıyordum.

Koşup arabama bindim. Daniel'ın gülümsemesi dudaklarında sakin, gözlerinde ise coşku doluydu.

"Selam," dedi ben çantamı arkaya atarken. "Seni otobüste süründürmek istemedim."

"Vay canına. Teşekkür ederim."

"Fakat inanılmaz klor ve yapay şekerleme kokuyorsun. Üstelik saçlarındaki tuzları neredeyse sayabilirim. Sana havuzda çalıştığın günler duş almanı söyledim. Bin kez. Koltuklarda iz kalacak."

Şaşkınlıkla güldüm. Elbette beni gördüğü ilk an beni alayla eleştirecekti.

Gerçek olmayan iltifatlardan çok daha iyi hissettiriyordu.

"Pardon ama bu hala benim arabam. Üstelik en az beş çocuk üstüme buzlu dondurma döktü."

"Özlemişim," dedi kemerine takmak için uzandı ama hala bana bakıyordu. Şaşkınlığım yüzümdeydi bu yüzden onu daha da belirginleştirmek için tek kaşımı kaldırdım.

Ne dediğinin farkına varınca biraz paniğe kapılır gibi oldu. "Arabayı! Yani arabayı özlemişim."

Önüne dönüp gözlerini yola dikti. Ben kendi kendime gülümsemeye devam ederken sessizce arkama yaslanıp beni evime bırakmasına izin verdim.

***

"Sürüş için teşekkürler."

Kemerimi çözüp arabadan çıkacakken beni durdurdu. Bileğimi tuttu ve hiçbir yere gitmediğimden emin olduktan sonra ciddi bir ifadeyle karşılaşmama neden oldu. Siktir, bu yüz ifadesini son kez gördüğümde kavga etmiştik.

İyi tarafından bakarsak en azından öpüşme ile sonlanmıştı.

"Cands." İç çekip gözlerini yumdu.

"Danny," dedim gülüp gerginliği almak adına. Koltuğumda ters dönüp, sırtımı torpidoya; bacaklarımı koltuğa yasladım. Şimdi yüzünü çok daha net görebiliyordum. Çapraz oturmamızın bu konuşmayı daha rahat yapmamıza yardımcı olacağını umuyordum.

Sakızın birkaç kez daha çiğnedikten sonra başını geriye attı. Gözlerini sonunda açıp hala taktığım ama aslında ona ait olan bilekliğine baktı.

"Bu durumu tuhaflaştırmak istemiyorum. Yani olduğundan da bile karışık yapmak istemiyorum. Ama..."

Sessizce dizlerimi kendime çektim. Kollarımı üstlerine koyup onun söyleyeceklerini adeta izlemek için bekledim.

"Bunu nasıl söylerim bilmiyorum."

"Arkadaşız, değil mi? Yani sen şu an sahip olduğumdan emin olduğum tek arkadaşımsın."

"Elbette öyleyiz." Elini direksiyonda gezdirdi. Sırtıma vuran güneş kemiklerime kadar beni yakıyordu. Önüme saçlarımın gelmemesi için kafamda tuttuğum güneş gözlüklerimi çıkarıp taktım. Arabanın arkasından gelen ışık gözümü kapatmama, Daniel'ı görememe neden oluyordu.

Sakızını çiğnerken beni birkaç saniye izledi ve sonunda güldü. "Bu konuşmayı yaparken beni pembe görmek istediğinden emin misin?"

Güneş gözlüklerimin pembe camlarına vurdum. Bana 80leri hatırlattıkları için onları çok seviyordum. Üstelik pembe renginden de hoşlanırdım.

"Her şey pembeyken daha güzel."

"Ben de mi?"

"Evet. Elbette. Pembe senin rengin."

Tekrar güldü fakat gergin olduğunu hissedebiliyordum. Bu da beni de geriyordu. Konuşmak istemiyor ama biri ona bunu zorluyordu.

"Candice, ben... bu tür konuşmalarda pek iyi değilimdir. Ki bu komik çünkü matematik ve münazara takımındayım."

"Beynini seviyorum."

Buna bir kahkaha daha attı ama sabırsızca ellerimin üstüne kendi ellerini bastırıp dişlerini sıktı. "Böyle şeyler söyleyip dikkatimi dağıtma."

"Pekala."

Ona konuşması için tekrar cesaret verecekken gözlerini devirip, tek nefeste konuşmaya başladı. "Candice, senden hoşlanıyorum. Cidden. Bunu yaptığım için arkadaşlarım beni bir ayin yapıp öldürebilir ama ciddiyim. Havuzdaki günden beri seni aklımdan çıkaramıyorum. Bir de sonra... öpüştük. Ki bu harikaydı. Ama biraz da kötüydü çünkü tüm dünyamı alt üst ettin. Ben gerçekten... ne yapacağımı bilmiyorum."

Aramızdaki sessizliği, açık kalan ağzım yüzünden öne doğru eğilmiş başımdan düşen güneş gözlüklerim bozdu. Daniel bir şey demeden gözlüğü yerden aldı ve kucağıma koydu. Hala alt dudağını çiğnerken ne diyeceğimi tahmin etmeye çalışıyordu.

Tamam, Daniel'ı hoş buluyordum. Yani gerçekten birçok kızın isteyebileceği tarzda bir erkekti o. Kibar, altın yürekli, zeki, derin, komik ve 1.90'dan bile daha uzun olabilecek bir boyu ve kıvır kıvır saçları vardı. Üstelik gözleri çok güzeldi.

Belki Rupert gibi göze çarpacak, özgüvenli ve atılgan değildi ama... beni ondan çok daha fazla heyecanlandırıyordu.

Ama gerçekten bana bunları söyleyecek kadar benden hoşlanacağını hiç tahmin edememiştim.

"Daniel, ben... vay canına. Gururum okşandı."

Yüzünde bir hayal kırıklığı gördüm ama başını iki sallayıp önemsiz bir şeymiş gibi omuz silkti. "Sorun değil. Bir şey söylemek zorunda değilsin."

"Hayır ben... ah... Senden hoşlanıyorum. Gerçekten. Ama şu an... bilmiyorum. Her şey üst üste ve Rupert'dan yeni ayrıldım sayılır. Hazır olmadan bir şey yapmak istemiyorum. Çünkü seni kırmaktan çok korkuyorum. Seni kaybetmekten korkuyorum. Bu kadar iyi bir arkadaş edinmişken onu ilkel ergenlik hormonlarım yüzünden kaybedemem."

Gözlerini kısıp beni süzdü.

"Bu seni arkadaş olarak görüyorum, demenin uzun bir yolu mu?"

"Hayır! Değil. Yani... evet seni arkadaş olarak da görüyorum ama aynı zamanda öpmek de istiyorum."

Gülümsemesi yayıldı. "Kafam karıştı."

"Neden sadece... ee... öylesine devam edip, işlerin nasıl gideceğine bakmıyoruz?"

Daniel gözlerini yüzümden çekti. Ancak o zaman nefes alabildim. Tüm kaslarım iç içe geçmiş, biri ağzımdan içeri zorla krema doldurmaya çalışıyormuş gibiydi. Hiçbir zaman ciddi konularda iyi konuşma yapan biri olmamıştım. Biraz düşününce konuşmakta zaten iyi biri değildim.

Daniel'ın benim kaprislerimle, iniş ve çıkışlarımla ya da kaygılarımla uğramak istemeyediğini söyleyip çekip gitmesinden korkuyordum. Ona asla izin vermezdim. Yapamazdım. Ama yine de korkuyordum.

Daniel tekrar bana bakınca nefesimi tuttum. Gülüşü güneşten çok daha sıcaktı. Çok daha aydınlıktı.

"İyi bir fikir."

If This Is LoveWhere stories live. Discover now