Otuz Üç: Kalp Ve Araba Çizikleri

2.1K 239 12
                                    

Daniel'ı okuldan sonra yakalar yakalamaz tuttum ve hiçbir yere gitmesine izin vermedim. Bana şaşkınca bakıp, gülümsüyordu.

"Vay canına, beni bu kadar mı özledin?"

"Sana bir şey soracağım," dedim boğazım yanarken. Kalbim yine kontrolsüzce atmaya başlamıştı. Gökyüzündeki bulutlar bugün dağınıktı. Ama yine de ben sanki bir yerlerde yağmurlar yağıyor, seller basıyor, üstüme şimşekler düşüyor gibi hissediyordum. "Beni neden hiç evine davet etmiyorsun?"

Gülümsemesi silindi ve kolunu benden aldı. "Ne? Bu da nereden çıktı?"

"Neden hiç annenden bahsetmiyorsun? Ya da yaşadığın yerden? Nereli olduğundan?"

"Senin için önemli olduklarını bilmiyordum," dedi kollarını göğsünde kavuşturup. Otoparkta etrafa bakındı. Dove ile konuşmaktan kaçtığım için bisikletimle okula gelmiştim ve tam bir işkence olmuştu. O etrafı süzerken bana bunu hatırlatmak ister gibi siyah boyası parlıyordu.

"Değiller zaten. Senin için önemlilermiş ki asla anlatmadın."

"Böyle şeyleri--"

"Hayır, Daniel. Anlatırsın. Bir sorunum olduğunda sana anlatmamı istiyorsun, değil mi? Mutsuz olduğumda, ağladığımda ya da yüzüm asık olduğunda bile merak edip beni zorluyorsun değil mi? Seni tanımak için elimden gelen her şeyi yapıyorum. Arkadaşlarımı, tanıdığım insanları--"

Gözlerini irice açıp birden öfkelendi. "Arkadaşlarının bencil sürtükler olması, sana tekmeyi basmaları ya da ehliyetini kaybedip arabasız kalman, eski sevgilinin piçin teki çıkması benim suçum değil, Candice. Sana asla gel kız arkadaşım ol demedim. Sen dedin. Bunu sen istedin."

"Seni suçlamıyorum zaten! Yalnızca... bu kadar şey oluyorken bana anneni ya da diğer şeyleri anlatmanı isterdim."

Ellerini saçlarını geçirip gökyüzüne baktı. Diğer yandan etrafta volta atıyordu. Bunu ne zaman gergin olsa yapıyordu. Alışkanlığı gibi bir şeydi. Ne zaman bunu yapmaya başlasa ortada bir sorun olduğunu anlıyordum.

"Neyi anlatmamı isterdin? Deli, evden çıkamayan, bana muhtaç annemi mi? Yoksa kıt kanaat geçindiğimiz maaş yüzünden nefes bile almadan aptal formüller, problemler ezberlemek zorunda olduğumu mu? Buna rağmen sana öyle bir aşık olmam ki bir şekilde zaman yaratıp seninle olmamı mı? Ya da oturduğum yerin uyuşturucu satıcılarından ya da silah taşıyan manyaklardan başka bir şey olmadığını mı? Bunlar senlik değil."

"Daniel, sırf küçük problemlerimin olduğu senin yanında olamayacağım anlamına gelmiyor. Gerçekten bunları öğrenirsem seni sevmeyi bırakır mı sandın?"

Cevap vermedi.

O an bana bağırıp çağırsa çok daha az acıtırdı muhtemelen bedenimi, kalbimi, beynimi. Evet, beynim bile acıyordu. Çünkü Daniel asla bana, ona güvendiğim gibi güvenmemişti.

Üç aydan sonra bile.

"Vay canına," dedim gülüp. "Bana bu kadar güvenebilmen göğsümü okşadı."

Başını yerden kaldırıp bana baktı. Sanki benim dışımda her şeyi görüyor gibiydi. Bağırıp, çığlık atsam o an sağır olacak gibiydi.

"Üzgünüm. Ama istediğin o kusursuz çocuk asla olamayacağım, Candice. İnsanlarla ilişkim berbat, güvensizim, garibim, cebimde para yok, üstesinden gelebildiğim tek problemler matematikte olanlar, havalı ya da popüler değilim, arabam berbat, hayatım berbat. Asla Rupert gibi olamam. Özür dilerim. Ama asla hayat, Rupert'la olduğun kadar kolay olmayacak benimle. Çünkü dünya ikinizi ister. Beni değil."

Benden uzaklaştığı için birkaç metre mesafeyi kapattım. Kendini olduğundan çok ama çok daha aşağıda görüyordu. Bu yüzden de insanların üstünden geçmesine de izin veriyordu. Benim tanıdığım gibi insanlar onu tanıyabilse... her şey çok çok daha farklı olurdu.

"Nasıl bunları söylersin? Rupert umurumda bile değil."

"Öyle mi?" Kaşlarını kaldırıp güldü. "O halde neden insanlar sürekli koridorlarda onun beraber dip dibe fısır fısır konuştuğunuzu söylüyor? Neden bu çocuk aylar geçmesine rağmen senin peşini bırakmıyor?"

Tam olarak bu yüzden liseden nefret ediyordum.

Lisenin bu tarafını çok iyi biliyordum. Çünkü bu dedikoduları çıkaran insanların içinde büyümüştüm. Ben de onlardan biri oldum.

Ama Daniel lisenin bu tarafıyla hiç karşılaşmamıştı. Bu dedikoduların nasıl yayıldığını, hiçbirine kulak aşmaması gerektiğini bilmiyordu.

"İnsanlar abartıyor, Daniel. Gerçekten seni aldattığımı düşünmüyorsun, herhalde?"

Düşüncesi bile buz gibi yapıyordu beni. Fakat ne olursa olsun Daniel'ın bunun ihtimalini aklından geçirse bile benimle daha fazla bu ilişkiyi yürütmeyeceğini biliyordum.

Başını iki yana salladı. Yüzünde acı çekiyormuş gibi bir ifade vardı. "Hayır. Ama ona hayır diyemediğini de biliyorum."

"Daniel, saçmalıyorsun."

"Öyle mi? Saçmalıyorum ha?" Bileğimi tuttuğu gibi beni otoparkın ilerisinde arabasının yanına çekti. Adımları o kadar hızlıydı ki, yetişmek için adeta koşturmak zorunda kaldım.

Bileğimi ittirip eliyle arabanın üstündeki uzun ve oldukça göze çarpan çiziği gösterdi. Açıkça bilerek yapıldığı belliydi. Bana bundan hiç bahsetmemişti.

"Söyle bana," dedi üstüme yürüyüp ifademi açıkça görebilmek için yüzüme eğildi. "Aranızdaki her şey bitmiş olsa, neden bu çocuk benimle uğraşsın? Hala?"

Sertçe yutkundum. Önce arabaya sonra Daniel'a baktım. Kapana kısılıyordum. Rupert'ın ısrarcı bir manyaktan başka bir şey olmadığını ona ne kadar anlatmaya çalışırsam çalışayım elbette zeki bir insan olarak mantığıyla hareket edecekti.

Bir şey demediğimi görünce cebinden çıkardığı katlı kağıdı açıp elime sıkıştırdı. "Oku," dedi. "Neden beş ay önce ayrıldığın çocuk ve arkadaşları, hala bu tür şeylerle uğraşsın?"

Notu okumak için açtım.

O kız senin için fazla iyi.

Nefesim kesildi. Bu sefer ciddi anlamda. Boğazım, dokuz yaşımdayken ağır bir grip geçirdiğimde hala hatırlayacağım kadar çok battığında ağrıdığı gibi ağrıyordu aynı.

"Bana neden söylemedin?"

"Çünkü," dedi derin bir nefes aldı, sesi çatallaşınca. "Şu yüz ifadeni görmek istemedim."

Gözlerimin yandığını hissediyordum. Belki de uzun zamandır ilk kez üzüntüdendi. Hayatımda kırmak istediğim son insanın gözlerimin önünde un ufak olması bana dayanılmaz bir ağrı veriyordu.

"Daniel ben--"

"Sorun değil," dedi. "Bu senin dünyan, prenses. Ben sadece içinde yaşıyorum."

If This Is LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin