Yirmi: Hayat, Gelecek Ve Geri Kalan Tüm Korkunç Şeyler

2.3K 248 33
                                    

Arabanın içinde beklerken gözlerimi kapattım. Güneşin yüzüme vurmasına izin verdim, çünkü eylül gelmek üzereydi. Tadacağım son ışıklar bunlar olacaktı.

Daniel'ın kapıyı açtığını duyunca yerimde doğruldum. Kahve alıp geleceğini söylemişti ama diğer elinde poşet vardı.

"Eve geç kalacaksın," dedim. "İşten dolayı annenle yeterince vakit geçiremiyorsun sanıyordum."

"Aslında yeterince para biriktirmiş sayılırım. Okul açılmadan bile işi bırakabilirim."

"Ne için?"

"Bir araba. Belki seninki kadar havalı olmayacak ama Yale'e gidip gel--"

"Bekle," dedim. "Yale'e mi gideceksin?"

Kahveyi ortaya bırakıp alt dudağında kalan bir damlayı yaladı. "Bunu umuyorum."

Yale. Ülkenin diğer ucuydu. Gerçekten... diğer ucuydu. Sadece aylar sonra Daniel'ı bir daha hayatım boyunca hiçbir zaman göremeyeceğimi düşünmemiştim. Onu yıllardır görüyordum. Ve umurumda olmuyordu. Ama şimdi... arkadaş sayılırdık. Ya da daha fazlası. Erkek arkadaşım olmadığı kesindi. Arkadaştan fazla, erkek arkadaştan az bir şeydi ve insanların buna bir ad bulması gerekiyordu.

"Candice?"

Daldığım düşüncelerden kurtulup yüzüne baktım. Tek kaşını kaldırmış, cevap beklerken gülümsüyordu.

"Üzgünüm," dedim. "Sadece dalmışım."

"Kurabiye?" Poşeti uzatınca başımı iki yana salladım.

"Hiçbir şey yemiyorsun," dedi poşeti kucağıma bırakıp kemerini taktı. "Pek sağlıklı olduğunu düşünmüyorum."

Bacaklarımı kendime çektim. "İştahım olmuyor."

"Sabahtan beri beraberiz. Bir şeyler yemek ister misin?"

Aklım hala başka yerdeydi. Yemek şu an pek düşünebileceğim bir konu değildi. Daniel, işten izin alıp günlerini evde annesiyle geçirirken bile onu özlemiştim. Bir daha hayatımın geri kalanı boyunca görmemek... vay canına. Beni paniğe sokmuştu.

Oldukça.

"Cands? İyi misin?"

"Yale ülkenin bir ucu."

Şaşkınlıkla apışıp kaldı. Kaşları birazcık çatılırken önüne gelen bukleyi başının gerisine attı. "Evet. Ama dört yıldır olimpiyatlara, münazaralara hazırlanıp tüm hayatımı sınavlar ve SAT puan hesaplarıyla geçirdiğimden beri bana burs teklif edecek bir üniversiteyi reddedemem. "

"Elbette edemezsin! Bu Yale. Sadece... şaşkınım"

Dirseğini koltuğun arasındaki kumaşa koyup, avucuna çenesini dayadı. Böylece bana yakından bakıp, konuşmamı dinlerken gözlerini ara ara ağzımda gezdirebiliyordu.

Şikayetçi olduğumu kimse söyleyemezdi.

"Neden?"

"Bilmiyorum. Sadece... seni aylar sonra görmeyecek olmak bir an düşününce garip hissettirdi. Sonuçta çok uzak bir yer. Çok... uzak."

Gülümseyince gözleri kısıldı. Gerçekten içten gelen bir tane olduğunu anlamıştım böylece. Kaz ayaklarından, gamzelerine kadar hepsi görünürken küçük bir çocuğa daha çok benziyordu.

"Bu seni rahatsız mı ediyor?"

"Hayır! Yalnızca, bilmiyorum. Garip işte. Bunca süre gördüğün bir insanla, bir anda arkadaş oluyorsun. Sonra birden tekrar yabancılar oluyorsunuz. Hayat düşününce garip. Korkunç. Gerçekten korkutucu. Düşünsene milyarların olduğu bir dünya ve yirmi dört saat içine sığdırılsa yalnızca birkaç saniyedir burada oluyoruz. Sanki çok değerliymişiz gibi davranıp, her şeyi çok büyütüyoruz. Aslında her şey düşündüğümüzden daha hızlı. Seni bir gün tanımıyorum, bir anda tanıyorum, bir an varsın bir an olmayacaksın. Ve bu kim bilir kaç kişinin başına geliyordur. Milyarlarca insanın başına hem de. Neden bu kadar çok konuştum bilmiyorum. Genelde gergin olunca çok konuşurum."

"Seni çok fena öpmek istiyorum."

Kalbim tüm damarlarından, kaslarından, liflerinden kopup mideme düştü. Düşerken de sanki ben düştüğümü hissettim.

If This Is LoveWhere stories live. Discover now