Kirk İki: Cadılar Bayramı

2.1K 243 16
                                    

"Aman Tanrım," dedi Olivia yemek tepsisini masaya sürüklerken beni süzüyordu. "Hala o işi yapmadınız mı?"

"Liv."

"Sadece merak ediyordum. Sonuçta Rupert'la beraber yapmadın. Daniel ile neden olmasın?"

"Daniel öyle şeyleri takmıyor."

"Tabii ki takıyor. Sadece sana göstermiyor. Tüm erkekler takar. Senin inek bile."

Kızgınca Olivia'ya baktım. Artık Daniel'a ismiyle hitap etmesini umuyordum fakat inek ona göre yeterince samimi bir kelimeydi. 2000lerin başında kalmış gibi hala "inek"in bir hakaret olduğunu düşünüyordu.

"Onunla sadece birkaç aydır birlikteyiz. Üstelik çok meşgul. Bunu düşünecek zamanımız yok."

"İstemiyor musun?" Olivia tek kaşını kaldırdı. Bu tür şeyler utanç verici olmamalıydı fakat seks ve Daniel'ı aynı cümlede geçirmek... midemden ağzıma doğru bitkinin hızlı çekimde büyümesi gibi bir his yaratıyordu.

"Ee," önümde duran meyveli yoğurduma baktım. "Yani... evet. Evet, istiyorum ama--"

"Ama ne?"

Ellerimle yüzümü kapattım. Basan sıcağı yüzümden çıkarmaya çalışmak boş bir çabaydı. Topladığım saçlarımdan çıkan kısa saçlar ilk başta yüzüme düşüp, gıdıklıyordu. Ama bir süre sonra ateş toplarını yanaklarıma bırakmaya başlamışlar gibi hissediyordum. Bu utanma değildi. Yani... tamam birazcık çekindiğim bir konu olabilirdi. Ama yine de Daniel'ı düşünmek bile bana Mars'tan dünyanın çekirdeğine atlayacakmışım gibi bir his verirken, bir de böyle bir hayal...

"Bunun için erken."

"Eğer aşık olmuşsan değil," dedi Olivia askılı tişörtünü ceketinin içinden düzeltip bana abartılı bir şekilde gözlerini kırpıştırarak baktı. "Seni baymak istemiyorum ama ona aşık olmuşsun gibi. Tek bir günün bile onu düşünmeden geçmiyor. Ve maalesef bu yüzden benim de!"

"Üzgünüm," dedim büyük kaşığı yoğurduma daldırıp ağzımda soğuk, yoğun hissi yayılmasını hissederken. Böğürtlen ve çilekler tatlı bir hıs bırakırken yine bu konuşmadan sıyırılabilmek adına aralıksız kaşıkları daldırıyordum.

"Sorun değil," dedi Olivia. Gerçekten sorun etmiyor gibiydi, çünkü gülüşü içtendi. Ve on iki yaşınızdan beri tanıdığınız arkadaşınızın da hangi gülüşünün gerçek hangisinin yapmacık olduğunu anlayabiliyordunuz. "Daniel'dan hoşlanıyorum. Komik biri. Ve matematik ödevini kopyalamama izin verdi."

"Olivia!"

"Kendi teklif etti!"

"Eğer erkek arkadaşıma sürekli ödevinden yakınırsan, kibar biri olduğu için elbette teklif edecektir!"

"Tamam, tamam. Demek istediğim nokta... gençsiniz. Aşıksınız. Ve... ee... yapın işte, yahu! Konuşacağımız bir şey olur. Dove kendi erkek arkadaşıyla yaptığından beri çenesini kapanmıyor."

Olivia'nın siyah saçlarının dalgasını izledim. Dünden onları örmüş görünüyordu. Fakat Asyalı genlerinin inatçı düz saç genleri ona kıvırcıklık konusunda özgürlük tanımıyordu. Yalnızca belli belirsiz su dalgaları bırakmıştı.

Olivia ile beraber olmaktan çok mutluydum. Hep istediğim gibiydi. Fakat Dove'u da özlüyordum. Özellikle konu Dove'dan açıldıktan sonra bunu daha çok fark etmiştim. Hala arkadaş sayılırdık. Yani... gibi. Bizimle- daha çok Olivia ile- ara ara konuşuyordu.

Fakat hep istediği taraftaydı şimdi.

Naomi'nin tarafı.

Onu suçlamak istemiyordum. Sonuçta Dove bunu seviyordu. Bunu seçtiği için onu suçlamaya zaten hakkım olamazdı.

Daniel hakkında dediklerinden dolayı da bir kez bile özür dilememişti diğer yandan.

Yine, onu suçlamıyordum. Gerçekten kötü biri olduğunu düşünmüyordum. Sadece... öğle yemeklerinde artık bizimle oturmuyordu. Ya da okuldan sonra beraber ders çalışmak için kütüphanede kalmıyor, hafta sonları alışverişe gelmek için arama yapmıyordu.

"Artık pek konuşacağını sanmıyorum. Naomi'ye anlatıyordur belki."

Olivia, bunu söylememle birlikte gülümsemeyi kesti. Onun da üzüldüğünü görebiliyordum. "Neyse ne, önemli değil. Senin Daniel'ı istediğini neredeyse gözlerinden bile görebiliyorum. Ne o, ne de sen bu konu hakkında bir şey yapacak gibi görünmüyorsunuz. Bu yüzden Dünyanın-En-Harika-İnsanı-Olivia-Wobble olaya el atmak istedi."

"Ya da sadece sıkıldın ve kendine aksiyon arıyorsun."

"Evet, bu doğru. Yine de Daniel'la konuş!"

Yanağımda hissettiğim dudaklar konuşmamı engelledi. Daniel yanıma oturup, sağ bacağını masanın içinde sol bacağını dışında bırakacak şekilde yan oturdu. "Neyi konuşacaksın?"

Ve bzz... Tüm sinir sistemim yok olmuştu. Bu neşeli ses bir ruhun ölümüne silah çekmişti.

"Ee..." Yardım isterce Olivia'ya baktım. O da en az benim kadar paniklemiş görünüyordu. Bu yüzden ben daha da panikledim.

"Fen ödevim!" Olivia birden gülüp, Daniel'ın koluna vurdu. "Yardım istiyordum."

Daniel gözlerini kısıp Olivia'yı süzdü. "İyi de en son matematik ödevini geçirdiğinde sadece zamanın kalmadığı için bunu yaptığını, eğer istesen çok daha iyisini yapabileceğini söylemiştin."

"Liv," beni elbette hayal kırıklığına uğratan ifademi ona göstermekten çekinmedim.

"Tamam, ee... bu zekana olan... ee... hayranlığımın bir minnetliği."

"Onu boş ver," dedim Daniel'ın çenesini tutup başını kendime çevirdim. Çenesinde gezinen elimi tutup, avucuma dudaklarını bastırdı. "Cuma akşamı boşsun."

"Değilim," dedi gülüp ama hala söyleyeceklerim için meraklı görünüyordu. Olivia'nın arka planda iğrenme sesleri çıkardığını duyunca Daniel ona şaşkınca baktı fakat tekrar çenesini tutup onu kendime çevirdim. Olivia'yı bazen görmezden gelmek gerektiğini o da zamanla öğrenecekti.

"Antrenman mı?"

"Evet."

"O zaman oradan çıkıyorsun, beni alıyorsun ve unutamayacağın bir partiye gidiyoruz. Cadılar Bayramı en sevdiğimdir."

Daniel'ın yüzü parti kelimesini duyduktan sonra düştü. Gözlerini devirince tüm hevesimin tekme atılıp, dayak yiyerek geldiği yere geri postalandığını hissettim.

"Partileri sevmiyorum. Hele senin arkadaşlarının verdiklerini hiç."

"Ah, hadi ama Bay Yale. Biraz nefes al," Olivia ona bir salatalık parçası atınca ona geri fırlattı. "Üzgünüm, Cands. Ama gerçekten böyle şeyler benlik değil. Neden Olivia ile gitmiyorsun?"

"Çünkü seninle gitmek istiyorum. Bu en sevdiğim bayram. Üstelik Rupert ya da futbol takımındakiler, amigo kızlar ya da nefret ettiğin diğer o insanlardan birileri olmayacak. Bu Leo'nun partisi. Herkes inanılmaz havalı ve kendi halinde insanlar. Güven bana."

Derince iç çekti. İfadesinin kesinlikle hayır'dan belki olabilir'e verildiğini görünce bile beni bir mutluluk sarmaladı. "Bir gün için sıkıcı olmaya ara ver, ahbap." Olivia'nın çok ikna edici olmayan ısrarı ilginç bir şekilde onu daha da havaya sokmuş gibiydi.

"Gitmeyi çok mu istiyorsun?"

"Evet."

Yüzümü süzdükten sonra pes ederek başını salladı. "Tamam," dedi. "Madem o kadar istiyorsun."

Olivia'nın sevinç dolu çığlığını duydum. "Yaşasın, kostümümü buldum. Üçüncü tekerlek!"

If This Is LoveWhere stories live. Discover now