Elli Sekiz: Babalar

1.8K 212 8
                                    

"Yemeği beğendin mi?"

Daniel başını robot gibi sallayıp, gergince gülümsedi. Babamla daha önce tanışmışlardı fakat hep ayak üstünde gerçekleşmişti bu. Üstelik şimdi Diana da buradaydı. Akşam yemeği sanırım ciddi bir şey oluyordu. Üstelik babam bugün ciddi adamı oynamak istiyordu anlaşılan.

"Evet, oldukça efendim."

"Ona Pablo de," dedim neden hala efendim kelimesini kullanarak kibar olmaya çalışmasına anlam veremeyerek.

"Hayır," dedi babam kaşlarını çatıp bana dik dik baktı. "Bay Acampora."

"Hayatım," dedi Diana babamın omzuna dokunup gülümsedi. "Çocuğu korkutma. Sırf sana böyle seslenilmesi hoşuna gidiyor diye onu zorlama."

Daniel kurban edilmeyi bekleyen küçük bir yavru kedi gibi sandalyesine çökmüş etiyle bakışıyordu.

"Ne o? Vejetaryen misin?"

"Baba, herkes et yemek zorunda değil. Özellikle kalp krizi riskini yüzde beş yüz arttıracak şekilde kızartılanları."

"O eti sadece iyi damak lezzeti olanlar yiyebilir. Genellikle Latinler."

Biri beni öldürsün. Yoksa utancım içimde o kadar büyüyecek ki ağzımdan çıkıp başka bir beden halini alıp beni acımasız bir şekilde can çektirerek öldürecek.

"Baba."

Gülüp omuz silkti. Etini kesip büyük bir parçayı ağzına attı. Diana rahatsız edici sırıtan yüz ifadelerini bana neredeyse yarım saattir masanın karşısından yolluyordu. Galiba kendince bunun rahatlatıcı olması gerekiyordu. Fakat beni daha da germekten başka bir işe yaradığı yoktu. Çünkü kadın çığlık maskesi takmış gibi görünüyordu.

"Vejeteryan değilim," dedi Daniel sonunda eti keserken. "Sadece mezeler çok doyurucuydu. Bu yüzden biraz midemin dinlenmesini bekledim."

Zavallı çocuk acı çekiyordu.

Babam başını yemekten kaldırınca hızlıca dikleşti. "Efendim," diye ekledi gülümserken.

"Bu evde yemek yenir, Daniel. Sağlam bir şekilde. Candice tüm gün yemese bile gecenin bir yarısı harika rostolarımı buzdolabından kaçırıp yer."

Diana sarı topuzundan çıkan birkaç tutamı kulaklarının arkasına attı. "Daniel'ın bize katılması çok hoş, değil mi canım?"

O kadar zayıftı ki omuzlarındaki kemikler sizi ne olduğunu anlamaya iten şekillerde belirginleşmişlerdi. Kaşmir kazağının yüzlerce dolar olduğunu buradan bile anlayabiliyordum. Fakat şu an tek dikkat edebildiğim mavi gözleriydi. Çünkü topuzunu o kadar sıkıca bağlamıştı ki kafasında, bakışları bile yukarıya çıkmış gibi hissediyordum.

"Evet. Çocuğun midesine yemek sokabiliriz belki. Baksana ne kadar sıska."

Daniel'ın omzuna dokunup babama lütfen ya beni öldir ya da Kardashianlar'a evlatlık ver artık bakışımı attım. "Baba! Bu çok kaba. Sıska değil. Sadece... yemek yemeği diğer insanlar kadar çok sevmiyor."

Daniel babama hala saf saf gülümsüyordu. Ona babamın zaten ondan hoşlandığını, bugün ilk yemek olduğu için bilerek onu zorlayacağını bu yüzden de hiçbir şeye kafasını takmaması gerektiğini söylemiştim. Fakat Daniel her zamanki gibi bunu da bir meydan okuma olarak anlamış, ilk etkiyi güzel bırakmayı kafasına koymuştu.

"Hayır, hayır. Yemekler harika Bay Acampora. Yemekleri severim. Sadece fazla koşturuyorum. Üniversite ve kurslar için. Kulüp yarışmaları da cabası elbette. Geçen aylarda da kendi arabamı aldım."

Babam işte şimdi etkilendiğini saklayamayarak Daniel'ı süzdü. Futbolculardan nefret ediyordu. Kendisi ne kadar lisede sporcu çocuklardan bir tanesi olmuş olsa da Rupert'ı tanıdıktan sonra oyu eminim Daniel'dan yana olacaktı.

"Çalışkan bir çocuksun, Daniel. Bir avukatta görmek istediğim tarzda bir şey."

Daniel'ın yüzü bir çiçek gibi açtı adeta. O kadar sevindi ki enerjisini buram buram hissedebiliyordum.

***

"Sence baban beni seviyor mu?"

"Sana bayılıyor."

Fazla yemek yüzünden şişmiş karnını tuttu. Ne kadar acı içinde olduğunu fark edince gülmemek için dudaklarımı ısırdım.

"Ya Diana?"

Gözlerimi devirip yatakta döndüm. Kolumu bel boşluğuma dayadım. "Diana'yı kim sikler?"

"Aa... ben? Çok kibar ve sevecen davrandı."

"Davrandı, kelimesi her şeyi özetliyor. Ona baktıkça plastik kusacakmışım gibi hissediyorum."

Yatakta dönüp yanağımı dürttü. "Bu kadar yargılayıcı olma. Sırf hala üniversitede yüksek lisans yapıyor diye onu suçlayamazsın. Yirmi yaşında değil. Otuz yaşında."

Omuz silktim. Uykum geliyordu. Durmadan esniyordum. "Belki. Ama hala ondan hoşlanmıyorum."

Gözlerime birkaç saniye boyunca baktı. Sonunda da yanağıma uzun, ıslak bir öpücük bıraktı. Beni dudaklarımdan daha çok yanaklarımdan öpüyordu. Ve bu bana eski, siyah beyaz, romantik filmleri hatırlatıyordu. Eski kafalı ve nazikti ama ihtiyacım olan buydu bunca zamandır.

"Gitsem iyi olur. Sen de uyu. Çok yoruldun."

Yataktan kalkacakken kolunu tutup gitmesine mani oldum. "Biraz daha kalamaz mısın? Ben uyuyana kadar."

"Baban gelirse beni öldürür," dedi ama sırtını karyolama yaslayıp başımı kucağına bırakmama izin verdi. Saçlarımı yüzümden çekip sıcak parmaklarını kulağımın arkasından, kulak mememe, oradan şakağımın altına ve alnıma doğru gezdirdi. Uykunun bu kadar huzur verici olabileceğini tatmamıştım.

O kadar iyi hissettiriyordu ki uyumak istemiyordum.

"Bir şey olmaz," dedim kolumu kendime çektim. "Hemen uyurum."

"Tamam," diye fısıldadı ensemdeki saçlarla oynarken.

If This Is LoveWhere stories live. Discover now