Altmış Dört: Havai Fişekler

1.8K 205 13
                                    

"Gerçekten bunun için mi beni çağırdın?"

Daniel gülüp sakızını çiğnemeye devam etti. Muzlu sakıza bu kadar takık olan tek insan olabilirdi. Arabanın içinde aldığım tek koku sakızıydı. Hava soğuktu. Ama arabasının içi sıcacık. Babam eğer ev telefonundan beni arayacak olursa- evet, bu babamın beni kontrol etme şekliydi- o zaman hapı yutardım.

Fakat Daniel... Daniel beni şok ediyordu. Daniel kontrolü alıyordu. Zihnimi darmadağın ediyordu. Düzgün düşünmemi engelliyordu. Sadece uzaktaki havai fişekleri izleyebilmemiz için gecenin ortasında beni çağırdığında onu hiç sorgulamıyordum.

Ve bu beni biraz korkutuyordu. Ondan asla bıkmamam, sıkılmamam, imkanı varmış gibi daha da bağlanmam... Beni öylesine korkutuyordu ki bu denli iç içe geçtiğim birinden bir gün ayrılmam gerektiğinde sonuçlarının neler olacağını düşünmek durup dururken umutsuzluğa kapılmama neden oluyordu.

"Sadece bu değil," dedi müzik çaları açıp. Birden arabanın içinde Put Your Head On My Shoulder şarkısı çalmaya başlayınca gülmeme engel olamadım.

"Klişesin," dedim ama bu şarkıyı çok sevdiğimi hatırladığı için de içten içe nasıl kendimi kaybettiğimi görmemesini diliyordum.

"Günlerdir sen de ben de meşguldük. Eğer seni bir gün daha görmeseydim kafayı yiyebilirdim. Candice Acampora'nın tehlikeli bir bağımlılık olduğunu kim bilebilirdi?"

Tişörtünün yakasını tutup onu kendime çektim. Dudaklarımız birleşince gülümsemeye başladı. Aslında bu konuşulmamış bir oyundu. O da ben de biliyorduk bunu. Daniel hep beni mahveden bir şeyler söylerdi ve onu ne kadar sürede öpeceğime bakardı. Beni öpmek için kendisi uzanmak yerine hep benim onu öptüğümü görmekten zevk alıyordu.

Ağzındaki tadı bilmeme rağmen ne zaman onu öpsem hep çölde kalmış bir gezginin bir litre su içmesi gibi onu tadıyordum. Uzun süre suyun altında nefessiz kalmış birinin sonunda yüzeye çıkması gibi öpüyordum onu.

Ve onu her geçen gün bırakmak daha da zor oluyordu. Artık sadece onu öpmek yeterli gelmiyor gibiydi. Bir şekilde kendime yettiremiyordum.

Daniel hep kontrol sahibi olandı. Bu biraz komikti çünkü aynı yaşta olmamıza rağmen kendimi onun yanında küçük bir çocuk gibi hissediyordum. O ne yapması gerektiğini biliyordu. Her şeyin zamanını biliyordu. Neyin doğru ya da yanlış olduğunu biliyordu.

Ama ona asla diğer erkeklerin aksine hep durduğunu sormamıştım.

Elimi karnının üstüne koyup, tişörtüyle kemerinin arasında açık kalan minicik ten boşluğundan parmağımı kaydırınca doğruldu ve beni öpmeyi kesti.

Kibarca gülümseyip yerinde doğruldu ve arabayı çalıştırdı. "Sanırım geç oluyor. Seni eve götürsem iyi olur."

Şok olmuş bir şekilde ona bakakaldım. Tamam, kibar ve eski tarz bir çocuk olduğunu biliyordum. Bunu da anlıyordum. Ama hayatım boyunca ilk kez ona dokunmaktan başka bir şey istemediğim bir çocukla beraberdim ve ilk kez beni reddediyordu. Sorun ben miydim? Bunu düşünmeni aptalca olduğunu da biliyordum fakat beynimi durduramamak benim suçum değildi.

"Tamam," dedim düşünceler içinden.

***

Kapıyı tutup çıkmak üzereyken durdum. Daniel'a baktım. O da meraklı bakışlarla beni izliyordu. "Babam gelene kadar bizde kalmak ister misin?"

Kaşlarını kaldırıp şaşkınca beni süzdü. "Baban ne zaman burada olacak?"

"Birkaç saat içinde."

Önce eve sonra bana baktı. Derin bir iç çekti. "Cands... Geç oldu. Annem-"

"Evde kız kardeşin var ve annen gayet iyi durumda. Ters giden bir şeyler olursa seni arayabilir. Lütfen, Danny. Şimşek çaktığında tek başıma olmaktan hoşlanmıyorum."

Daniel birkaç saniye boyunca gözlerime dik dik baktı. Sonunda pes edip arabayı park etti.

If This Is LoveWhere stories live. Discover now