Kırk Altı: Bir Korku Filmi Olarak Arama Geçmişi

2K 224 4
                                    

Ertesi sabah uyandığımda tüm kaslarım kilometrelerce koşmuşum gibi hissettiriyordu. Kirpiklerim tonlarca kilo gibiydi. Tırnaklarımın dipleri bile acıyordu.

Fakat neyse ki gözlerimi açmayı başardım.

Sonra yanımda Daniel'ı tişörtsüz görünce uyanmam çok daha sarsıcı gerçekleşti.

Dün ne oldu?

Ben giyiniktim. Biraz dağılmıştım fakat giyiniktim. Üstelik Daniel'ın da kotu hala üstündeydi. Yalnızca yastık bulamayıp bir köpek yavrusu gibi sol kolunu yastık gibi kullanmış, diğer kolunu da eli yatakta açık kalacak şekilde hemen yanında bırakmıştı.

Çıplak sırtına baktım. Nefes alıp verirken kaburgaları ve omurgası belirip kayboluyordu. Omuzları genişti fakat bedeni biraz zayıftı. Çok huzurlu görünüyordu. Melek gibi suratına düşen bir iki bukle ile onu saatlerce izleyebilirdim. Öyle sessiz nefes alıyordu ki kulağımı ağzına yaklaştırıp onu kontrol etmek zorunda kaldım.

Dünü hatırlarken elimle saçlarını düzelttim. Onu öperken dudaklarımın varlığını kaybettiğim hissi, gözlerimin önünde patlayan havai fişekleri ve Daniel'ın sesinin değişip, ikimizin de beyninin içine edilmesini... Söylemek istediğim şeyleri düşünmem bitmemişken bile çoktan söylemiş olduğumu, saatlerce aptalca bir şeye gülmemizi hatırladıkça hem suçluluk duyuyor hem de bıraktığı bok gibi hisse rağmen gülümserken buluyordum kendimi. İçimde milyonlarca volkan patlamıştı.

Elimi teninin üstünde gezdirdim. Sırtında da güneş vurdukça fark ettiğim, tıpkı yüzündekiler gibi olan çillerden vardı. Uyurken küçük bir yavru köpeğe benzemesine rağmen vücudunun bana böyle şeyler hissettirmesi inanılır gibi değildi. Hiçbir şey yapmıyorken bile hem de.

Parmağım ensesinden beline doğru, omuriliğini takip ederken gözleri aralandı. Hayatımda gördüğüm en güzel yeşil rengi gözleri gördüğüm an oksijenin sadece insanların abarttığı bir maddeden başka bir şey olmadığına kanaat getirdim.

Yüzüne düşen güneş yüzünden gözlerini kısa kısa yüzümü inceledi.

"Bu," dedi ama sesi çatallanıp aniden tiz bir notaya çıkınca korkuyla susup, genzini temizledi. "Bu gerçek dünya mı?"

Gülüp yüzünden bukleleri çektim. "Evet. Nasıl hissediyorsun?"

Ters dönüp, gözlerini tavana dikti. Nasıl hissettiğinden o da pek emin değil gibiydi.

"Yorgun hissediyorum," dedi. "Ama biraz da rahatlamış gibi. Uyuşuk hissediyorum. Sanki günlerdir uyumamış da sonunda sağlam bir uyku almışım gibi."

Alnından saçları yüzünü daha net görebilmek için çektim. Saçlarını geriye doğru okşarken bakışları hala yüzümdeydi. Bir çeşmenin yanına dikilen bir Yunan heykeli gibi görünüyordu böyle güneşin vurduğu, göğsü çıplak, bakışları yorgun haliyle.

"Nasıldı?"

"Garip. Hiç o kadar cesur hissetmemiştim. Aynı zamanda... huzurlu. Bir an neyin hayal neyin gerçek olduğunu ayırt edemedim."

"Sonuçta hayat hakkında her şeyi tecrübe etmek istiyorsun, değil mi? Bunu da bir... deney gibi düşünelim. Yeniden yapmak ister misin?"

Başını hızlıca iki yana salladı. "Hayır, kolumu kaldıracak halim yok. Üstelik... tüm bu işkenceyi çekmeye değecek kadar zevk almadım."

Epey güçlü bir bukleyi parmağıma dolarken ipek gibi hissettiren tutamlar arasına bırakıp, tekrar geri aldım. Bukle zıplıyor ve ben ona dokundukça sanki hareket ediyor gibiydi. Renklerinden bazıları altın gibi parlıyorken, bazıları karamel, bazıları ise bana özlediğim yazı hatırlatan kumların rengindeydi.

Eğer Loreal yeni bir model arıyorsa Daniel Smith oldukça güçlü bir adaydı.

"Neden?"

"İşte."

"Söyle."

"Hayır."

Ona kızgınca bakmaya çalıştım ancak çapak dolu gözlerini ışıktan çok fazla açamazken ciddi durmak çok zordu. Şu an hissettiğim huzur duygusu onunla birlikte uyanmaktan mıydı, yoksa hapların bıraktığı etkiden mi tam emin olamıyordum.

"Hayalle gerçek bir an için öyle çok karıştı ki... her şeyin kafamdaki bir oyundan başka bir şey olmamasından korktum. Bu yüzden hayır, kendi ayık kafamla bile sana inanamazken bir de hap alıp tüm beynime bir format atmakla uğraşamam."

Daniel'a her an şaka yaptığını söylemesi için baktım fakat o oldukça ciddi duruyordu. Ona öylecek baktığımı görünce iri elleriyle yüzünü ovaladı.

"Biliyorum," gülerken dişleri ortaya çıktı. "Çok bayıkça. Ve iğrenç ama sürekli birilerinin beni sarsıp gerçeğe inandırması gerekiyor."

"Sen ciddisin."

Elini, kafasının altına koydu. Kol kasları gerilince mavi ince bir damar teninde belirdi. Benim tenimin yanında pamuk kadar beyaz kalmıştı.

"Evet."

"Dan, ben seni nasıl Yale'e gö--"

"Bekle!" Panikle ayağa kalktı. Kolundaki saati kontrol etti ve daha da paniğe düştü. "Anneme burada kalacağımı haber vermedin ve en son kontrol ettiğimde babana da bundan bahsetmedin."

Sanırım lisedeyken uyanabileceğiniz en romantik sabah, babanızdan gelen cevapsız on iki arama ile bir korku filmine dönüşen olabiliyordu ancak.

If This Is LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin