Elli Dokuz: Merak Dolu Hayallerimiz

1.7K 210 10
                                    

Daniel'ın telefonu yatağın üstünde titremeye başladı. Bir süre bekleyip kapatmasını umdum ancak biraz önemliymiş gibi çalıyordu.

Daniel'ın hala uyuyup uyumadığını kontrol ettim. Derin derin nefeslerle sırtı inip kalkıyordu. Bu yüzden telefonu en azından onu uyandırmaması için kenara koymaya karar verdim.

Sonra ekrandaki ismi gördüm.

Lacey.

Artık bu ismi görmekten içim bayılmaya başlamıştı. Sürekli kapanan bir konuyu açıp açıp çocukça davranmak istemiyordum. Ama Denise ve Peter da Daniel'ın takım arkadaşıydı. Üstelik gerçekte de en yakın arkadaşlarıydı. Buna rağmen onlar dahi Daniel'ı bu kadar sık aramıyordu.

Telefonu çalışma masamın üstüne bıraktım. Birkaç saniye sonra sonunda çalmayı bıraktı. Şimdi hangi gereksiz saçma soruyu soracaktı acaba merak ediyordum. Çoğu matematik, biyoloji, kimya ya da fizikle ilgili değildi bile! Yalnızca saçma sapan en bilindik teknik arızalar için aradığı dahi oluyordu.

"Cands?"

Sırtı hala bana dönüktü. Sesi yastığa dayalı- ve elbette uykulu olduğundan- derin ve uzaktan geliyordu. Duvara iyice yaşlanmıştı. Kısıtlı zamanımızda uyumasını sorun edebilirdim fakat etmiyordum. Çok yorgun olduğunu bildiğim için en azından benim yanımda dinlenebildiğini görmek beni mutlu ediyordu.

"Evet?"

"Beni biri mi aradı?"

"Lacey."

Burnundan seslice nefes aldı. Bir şey söylemedi. Ben de bu yüzden uyumaya devam ettiğini düşündüm. Yatağın ucunda bacaklarımı kırıp, üstlerine oturdum. Daniel'ın tişörtünün renklerini izlemek bazen çok eğlenceli olabiliyordu.

Bugün bebek mavisi bir tişört giyiyordu. Oldukça inceydi. Bu yüzden buraya gelirken üstüne bir hırka almıştı. Sürekli aylar önce bende unuttuğu kapüşonlusunu geri almak istediğini, onun çok sıcak tuttuğunu söylüyordu ama ona vermemek için binlerce bahane uyduruyordum.

Bugünse benden alacağından korkup onu giymiştim çünkü üstümde görünce almaktan vazgeçtiğini hep biliyordum. Onun kıyafetlerini giymemden hoşlanıyordu. Bunu itiraf edemeyecek kadar utangaç olsa da bilekliğini ve kapüşonlusunu üstümde görünce o pembeleşsen yüzünü yere çevirdiği gülümsemesi onu ele veriyordu.

"Kızgın mısın?"

Birden konuşunca irkildim. Uyuduğunu sanıyordum.

"Hayır," dedim Lacey'i hatırlayıp.

"Biliyorsun olimpiyat iyice yaklaştı. Bizde--"

"Biliyorum," dedim tırnaklarımdan çıkan ojeyle ilgilenmeye çalıştım. "Anlıyorum. Açıklama yapmana gerek yok."

Başını salladı. Yastığı biraz daha başının altına alıp kıvrılınca daha kaç saat uyuyacağını merak ettim. Ara ara uyuması sağlıklıydı ancak günde bir insan kaç kez kestirebilirdi?

"Hey, Daniel."

"Hmm?"

"Uzaylılara inanıyor musun?"

Cevap vermedi. Ancak saniyeler sonra yastığın arasından güldüğünü duydum. Bildiğin kıkırdıyordu yorgun yorgun.

"Gerçekten şu an bunu mu merak ettin?"

"Evet."

Sonunda bana döndü. Elinin üstüne yaslanıp uykulu gözlerini ovuşturdu. "İnanıyorum. Sen?"

"Bilmiyorum. Belki. Bir şeyleri düşünmek, sen varken çok daha kolay oluyor. Hayal etmekten korkmuyorum. Merak etmekten."

If This Is LoveWhere stories live. Discover now