Altmış Sekiz: Elektronik Aşklar

1.7K 197 30
                                    

"Hey!" Daniel'ın telefonu açmasıyla şaşkınlığa uğradım. Vaktini ya okulda, ya ders çalışarak, ya da çalışarak geçiriyordu. Bu yüzden onunla görüntülü görüşmek, mesajlaşmak ve hatta kısacık bir görüşme yapmak bile imkansız oluyordu.

Üniversite başlayalı iki ay olmuştu. İki koca ay. Birbirimize yakın sayılırdık. Sonuçta New York ve Connecticut birbirine pek de uzak değillerdi. Ve ilk haftalarda Daniel saatlerce yolu kaç kez gelip gitmişti, kim bilir. Denemelerini ve tezlerini arabada yaptığını biliyordum. Bana acelesi olmadığını söylüyordu fakat benden saklıyordu.

Evimde bir gün kalıyordu. Harika vakit geçiriyorduk. Sonra gidiyordu. Yine telefon görüşmeleri, mesajlar, videolar... İlk haftalar harikaydı.

Sonra programı yoğunlaşmaya başladı. Ben onun yanına daha sık gitmeye başladım. Saatlerce süren yolculuk umurumda olmuyordu. Sonunda Daniel'ı görmek, ona dokunmak, teninin üstünde nefes aldığını hissederek uykuya dalmak vardı çünkü. Bunları düşünmek beni motive ediyordu.

Sonra ikimizin de programları yoğunlaştı.

Ne o, ne ben gidip gelebilir olduk. Ve bir süre teknolojiye maruz kaldık. Sabaha kadar geçirilen Skype görüşmeleri bir süre işimize gerçekten yaradı.

Ama çok yoruluyordu. Çok yoğundu. Yale'de hukuk okumak kolay bir iş değildi. Biliyordum. Onunla ne kadar gurur duyarsam duyayım, bencil ve düşüncesiz kısmım onu biraz daha kendine istiyordu.

Ve şu son günlerde hiçbir şekilde görüşemiyorduk. Konuşmuyorduk bile.

"Bebeğim, merhaba! Nasılsın?"

"İyiyim. İyi. Açacağını düşünmemiştim."

Hışırtılar geldi. Kağıt sesleri gibiydi. Ya da kitap sayfaları. Pek emin olamadım. Sonra birine bir şeyler fısıldadı ve kapılar kapanıp açıldı. Merakla tekrar konuşmasını beklerken daha rahatlamış bir tonla bana döndü. Yanlış bir zamanda mı aramıştım? Yine?

"Üzgünüm. Sınav dönemindeyim ve çok... çok yoruluyorum. California'ya uçup, annemi ve çocukları görmem gerektiğini de biliyorsun. Sonra bir de burada da çalışıp paranın bir kısmını eve yolluyorum."

"Evet," dedim yavaşça. Biliyordum. Hepsini. Ona fazlasıyla hayrandım. Tüm bunları yapabiliyor olması gerçekten şok ediciydi. "Kendine bu kadar fazla yüklenmesen keşke."

"Fazla değil! Sadece... Neyse, benden bahsetmeyelim. En azından bunlardan. Sen iyi olduğuna emin misin? Sesin çok iyi gelmiyor."

"Evet. İyiyim. Yalnızca seni özledim."

"Ben de, Cands. Ben de seni çok özledim. Söz veriyorum boş bulduğum ilk anda oraya geleceğim."

Bunu son üç haftadır sürekli dediğini düşününce ilk söylediği zamandaki gibi heyecanlanmadım. Elbette onu suçladığım yoktu. Kimseyi suçlamıyordum. Bu ne onun ne de benim suçumdu. Elbette işler California'da olduğu kadar kolay olmayacaktı. Bunu ikimiz de biliyorduk. Uzak mesafe ilişkisinin ne denli zor olduğunu ikimiz de biliyorduk. Denemeye beraber karar vermiştik. Ayrılmak bir seçenek bile olmamıştı.

Fakat ilk zamanlarda bundan yara bile almadan çıkabileceğimizi düşünürken, şimdi nasıl tekrar toparlayacağımız için endişeleniyordum.

"Daniel?"

"Söyle güzelim."

Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. "Lütfen gel. Sana ihtiyacım var."

Hattın diğer kısmından titrek bir nefes duyuldu. O da bunu biliyormuş gibi görünüyordu. "Candice, benim de sana ihtiyacım var. Herkesten çok sana. Tam şu anda. Seninle uyumayı, uyanmayı, kahve içmeyi ve o bana daha önce hiç kimsenin sormadığı soruları cevaplamayı çok özledim. En son böyle bir ihtiyaç ve özlem duygusunu annemi alışveriş merkezinde kaybettiğinde yaşamıştım herhalde. Küçücük bir çocukken."

Gülümsedim ama kahkaha atamadım. Boğazım kurumuştu. Daniel'ı istiyordum. Ona istediğim gibi sarılmak ve yumuşacık, pamuk gibi yanaklarını saatlerce öpmek istiyordum. Ama tek sahip olabildiğim şeyi sesiydi. Hem de bir cihaz üstünden.

"Bu çok zor. İnsanlar bunu nasıl yapıyor, hiçbir fikrim yok."

"Biz de yapacağız. Sadece birkaç gün daha. Söz veriyorum geleceğim."

"Bunu sürekli söylüyorsun. Bencillik ettiğimi biliyorum ama sen yurtta kaldığın için orada kalmamın biraz sıkıntılı olduğunu biliyorsun ve-"

"O kadar saat araba kullanmanı istemiyorum, Candice. Yorulduğunda çok dikkatsiz davranıyorsun yolda."

Derin bir iç çektim. Ona olan özlemimi bastırmak için tüm evrenin yerleştiği o yumruyu yuttum. Midemde yeni galaksiler, gezegenler, yıldızlar oluşup yine hepsi tek bir şey için varolma amacı güttüler.

Daniel.

"Daniel," tekrar derin bir nefes alıp ağlamamak için dilimi ısırmaya çalıştım. Çocuk gibi davranıyordum ama nefes almak o yokken dahi zor oluyordu. En azından yalnızca yarım saat görsem bile yeterdi. Ona dokunmayı unutarak yaşamak çok zordu. Sesim titredi. "Elbette okula yoğunlaşmak isteteceksin. Yale senin hayalindi. Bunu senden alamam. Bencillik ediyorum işte. Buraya ne zaman müsaitsen o zaman gelirsin."

"Hayır. Yale benim hayalim değil. Sen ve Yale benim hayalim. Neden ikisine de sahip olamayacakmışım? Yemin ediyorum. Ben..." telefonda tuşlama sesleri geldi. "Perşembe orada olacağım. Sen sabah uyandığında yanında olacağım, tamam mı? Söz veriyorum geleceğim. Akşamdan yola çıkacağım. Bu sayede fazladan vaktimiz olur."

"Daniel ben-"

"Kapatmam gerek. Profesöre uğrayacağıma söz verdim. Seni seviyorum, görüşürüz."

"Tamam. Görüşürüz."

Genzini yalandan temizledi. "Dedim ki, seni seviyorum."

İşte bu beni güldürmüştü. "Ben de seni seviyorum."

If This Is LoveWhere stories live. Discover now