Sekiz: Geveze Kahkahalar

2.8K 262 8
                                    

Arabayı kilitlediğinden emin olduktan sonra benim sahil tarafına, onunsa bar tarafına ayrılması gerekiyordu.

Fakat o beni takip edince sabahtan beri ağzındaki baklayı çıkarmaya çalıştığını fark ettim.

"Gerçekten artık söyle ve ikimize de işkence etmeyi bırakı, ahbap."

Daniel aniden arkamı dönüp onunla yüz yüze gelmemle panik olduğu yüz ifadesini gizlemeye çalıştı. Çok geçti.

"Ne? Hayır, ben sadece..."

Kollarımı göğsümde birleştirdim. Kaşlarımı havaya kaldırıp, ciddi olup olmadığını ona sormak isterce dik dik baktım. Aslında onu taklit etmeye çalışıyordum fakat bu sarkastik duruşu onun kadar iyi yapamıyordum. Sonunda pes edip birkaç küçük adımla yanıma yaklaştı. Bir tane büyük adımla bunu halledebilirken düşünmek için bunu yaptığını görmezden geldim.

"Arkadaşların konusunda üzgünüm."

"Ne için?"

Omuz silkti. Kirpiklerinin altında bana bakıyordu. Bunun hakkında konuşmaktan benim kadar o da hoşlanmıyor görünüyordu. Bana acımasına ihtiyacım yoktu. Sırf kötü hissettiği için bundan konuşmamıza gerek yoktu. Bazen sinir bozucu olabildiğini fark ettim çünkü gereğinden çok daha tuhaf davranabiliyordu zaman zaman.

"Daniel. Seni aradığım için üzgünüm tamam mı? Bir daha olmayacak. Bana acıman için seni aramadım. Ya da... zorla arkadaşım olman için bana üzülmeni falan istemiyorum."

"Hayır! Arkadaşın olmak istiyorum. Bekle-- hayır, istemiyorum. Arkadaşız zaten."

Gözlerimi devirdim. Vay canına. Gerçekten Daniel'ın bana acımasına mı neden olmuştum? Adını bile hatırlamakta zorlandığım çocuğun şu an sahip olduğum tek arkadaş olması ne kadar ironikti.

İronikten öte biraz acınası.

"Benimle hala arkadaşsın, çünkü beni tanımıyorsun."

"Şey... belki. Ama zaten arkadaşlıklar da birbirini tanıyarak başlamaz değil mi? Sonuçta birini zaten çok iyi tanısan onunla arkadaş olmuş olursun. Aksi takdirde biraz ürktücü olur. Bilirsin takipçi gibi falan yani. Kimse böyle bir şey istemez. Ama arkadaşlar--"

"Tanrım!" Elimde olmasa da gülüyordum çünkü Daniel gerçekten ne dediği hakkında en ufak bir fikri yokmuş gibi davranıyordu. Bana daha iyi hissettirmek istediğini görüyordum, ve çabasını da takdir ediyordum. Ama söylemek gerekirse, tek iyi olduğu konu beni güldürmekti. "Hep bu kadar çok mu konuşursun?"

Gözlerini gökyüzüne kaldırıp düşündü. Sonra hemen hemen demek ister gibi başını bir sağa bir sola salladı. "Yani. Hiç durmadan konuşabilirim."

"Tanrım America's Got Talent'a katılmalısın."

Güldü. Gülüşü ne çok belirgin ne de çok sessizdi. Kulağa hem çocuksu, hem de aynı zamanda erkeksi geliyordu ama galiba on yedi yaşında bir çocuğun kahkahası da böyle olmalıydı. Daha önce kahkahalar hakkında bu kadar uzun düşünmemiştim!

"Demek istediğim," derince iç çekti. "Mutsuz insanların yanında enerjim düşüyor. Ve seninle uzun vadede bir anlaşmamız varsa, enerjimi yüksek tercih ederim. Ve eğer bir sorun varsa öğle yemeklerini barın arkasındaki şezlong kulübesinde yiyorum."

"Orası cehennem gibi değil mi?"

"Antrenmandan kimseye zarar gelmez, değil mi?"

"Sen ya çok komik ya da çok ironik bir çocuksun, Daniel."

If This Is LoveWhere stories live. Discover now