On Altı: Cumartesileri Hep En Sevdiğim Gün Olmuştur

2.5K 240 55
                                    

Cumartesi sabahı kapım deli gibi çalınmaya başlayınca bakmadım. Babam aşağıdan bağırıp, "Candice kapı sana!" diyene kadar da açmaya niyetim yoktu. Babamın kız arkadaşıyla samimiyetsiz, gergin bir konuşmayı sabahın bu saatinde kaldıramazdım.

Merdivenleri hala yarı uykulu olduğum için dikkatsizce indim. Ve son iki merdivenden kayıp yere kapaklandım.

"Ah..." dirseğimi tuttum fakat elime kan bulaştı. Acı keskin bir şekilde dirseğimde ve bacağımdaydı. Kemiklerim acıyordu. Küfürler ede ede kapıya ulaştım. Canım yanmıştı. Akşam yüzünden bir türlü uyuyamamıştım. En sonunda sızdığım için göz altlarım mosmor uyanmıştım. Rastgele, birbirine dolanmasın diye ördüğüm saçım darmadağınıktı.

Kapıyı açınca Daniel ile karşılaştım.

"Hey," dedim şaşkınca. Sabahın köründe, cumartesi günü onu burada beklemiyordum.

Bileğimi kaptığı gibi avucumun içine anahtarları bıraktı. "Daha fazla bunu yapmak istemiyorum," dedi.

Apışıp kaldım. Şaşkınca ona bakıyordum. Ama o bana dümdüz bir ifadeyle karşılık veriyordu. Midem burkulmuştu. Dün biraz tartışmıştık ama gerçekten beni böylecek bırakacağını düşünmemiştim. Bu artık haftanın beş günü, öğle yemeklerin de bazen akşamları göremeyeceğim anlamına mı geliyordu? Bunu düşününce aklımı yitirecek gibi oldum. Paniğe kapılmıştım. Bunu hiç düşünmemiştim.

Bir şey söyleyemedim. Fakat arkasını dönüp yürümeye başlayınca arkasından koştum.

"Bekle! Daniel, dur!"

Bileğine yapışıp onu durdurdum- ki oldukça zor bir hareketti. "Ne?"

"Dün geceyle mi ilgili? Özür dilerim, seni bekletmek istememiştim."

Gözlerini devirdi. "Hayır. Dün geceyle ilgili değil. Sadece işten ayrılmayı düşünüyorum ve... daha fazla özel sürücülüğünü yapmak istemiyorum."

"Hey," tekrar gitmeye çalışınca önüne atladım. İlk kez bana bu kadar uzak görünüyordu. Başından beri başım göğsüne denkti ama hiçbir zaman bana böyle hissettirmemişti. Sanki hep beni dinleyebilmek için kulakları ağzımda, gözleri bakışlarımdaydı. Şimdi santimler kilometrelere dönüşüyordu. "İşten neden ayrılıyorsun?"

"Annem," dedi yüzünü buruşturup. "Bana ihtiyacı var ve... bunlar önemli değil. Üstelik yakında okul başlayacak. Yeterince uğraşmam gereken sorun var, Candice. Bir de üstüne seni ekleyemem."

Soluk boruma sarılan eller daha cümlesi bitmeden sımsıkı sarmaya başlamıştı beni. Öylecek gidiyordu. Öylecek! Ve ben ona açıklama yapacak zamanı bulamazken koşmaya başlamıştı.

Oysa nefes bile alamıyordum şimdi.

Vay canına. Daniel'ın benim için bu kadar önemli olduğundan haberim yoktu.

İnsanlar, ellerindekinin kıymetini yalnızca kaybettiklerinde anladıklarını söylüyorlardı. Bence yanlıştı. Onun değerini biliyordun. Yalnızca gerçekten bir gün kaybedebileceğini düşünmüyordun.

"Senin için bu muyum? Bir sorun?"

Daniel başını geriye attı. Beni izlerken, kaşına düşen bir bukleyi kulağına sıkıştırmaya çalıştı. Bıkkın görünüyordu. Ve yorgun.

Yutkunup nefes almaya çalıştım. "Kocaman bir karmaşa olduğumu düşünüyorsun."

"Hayır!" Birkaç adım yaklaştı. "Yani... evet. Belki biraz ama... Candice olay bu değil."

"Ne? O zaman ne?"

Arkasını dönüp birkaç adım attı. Sonra geri döndü. Ellerini başının arkasında birleştirip, volta atmaya başladı. Yüzünde acı çekiyor gibi bir ifade vardı.

Birden durup gökyüzüne baktı. Kısa bir süre için bana bir şeyler diyor sandım ama kendi kendine "sikeyim," diye mırılandığını duydum.

Ve bunu fark etmemle aramızdaki mesafeyi kapatıp tam dibimde durdu.

"Bak bu iki ay harikaydı. Gerçekten araba için teşekkür ederim. Arkadaşlığın için de öyle. Sen iyi bir kızsın. Çok zekisin. Farklısın. Ama yine de," pes etmiş gibi elini indirdi. "Sen Candice Acompora, bense Daniel Smith'im. Ve eğer buna devam edersem bunu unutacağım. Ve etrafındaki insanlar, belki Olivia belki Rupert belki de başkası beni unuttuğum için buna çok pişman edecek."

"Neden bahsediyorsun? Arkadaş olmak bu kadar zor olmamalı."

"Evet. Olmamalı. Ama seninle öyle. Beni bekletiyorsun, istediğin yere bıraktırıyorsun, erkek arkadaşınla tartışmanı dinliyorum, kız arkadaşlarınla kavgalarını, kaygılarını, babanın kız arkadaşı hakkında söylenmeni ve bir kere bile bana nasıl olduğumu sormuyorsun. Bir kere bile üzgün olduğumu fark etmiyorsun. Bazen sana söylemek istiyorum ama şu an tek düşünebildiğim sokağın ortasında neden pijamalarınla ve çıplak ayaklarınla dikild-- aman tanrım senin yanağın mı kanıyor?"

Konuşmayı kesip birden iri eliyle yanağımı tuttu. Aniden eğilip, gözlerini yanağıma dikince nefesimi tuttum. Kendime hakim olmaya çalışıyordum fakat göğsüm o kadar hızlı inip kalkıyordu ki fark edeceğini düşününce daha da paniğe kapılıyordum. Hem benden acilen uzaklaşmasını istiyordum hem de daha da yaklaşmasını. Kalbim, boğazına yapışan aslandan kaçmaya çalışan ceylan gibi atıyordu. Yanaklarım birer güneş topu gibiydi.

Şoke ve hipnotize olmuş bir şekilde yeşil gözlerine bakıyordum. Çatıp, bakmakta olduğu yanağımı izleyen gözlerine.

Elini yanağımda tutarken cebinden bir peçete- her zaman her şeye hazırlıklı olması gerekiyordu elbette- çıkardı. Yanağıma bastırırken bana değil, hayatında ilk kez kelebeği görmüş bir çocuk gibi yanağıma bakıyordu.

"Düştüm," dedim. Zorla. Tek nefeste.

Sonunda gözlerime baktı. Ne kadar yakın olduğunu yeni fark etmiş gibiydi. Ama çekilmedi. Hala çok yakındı. Misk ve yasemin kokusunu alabileceğim kadar yakındı. Muzlu sakızlı nefesinin bana çarptığı kadar.

"Nasıl?"

"Merdivenlerden," diye fısıldadım.

"Dikkatli bir kız değilsin."

"Hiç," dedim.

Yanağımdaki eli çeneme indi. Baş parmağı çenemin üstünde, ateşe atılan bir buz misaliydi. Her an eriyip kayıp gideceğinden korkuyordum.

Aynı anda birbirimizi öpmek için uzandık. Onu öpmek tıpkı tahmin ettiğim gibiydi. Tek farkla hayal değil, gerçekti. Ve çok çok çok daha güzeldi.

Dudakları yumuşacık, nefesi sakızın belli belirsiz kokusuyla birleşmiş dokunuşu ne çok çekingen ne de çok sertti. Sadece...

Mükemmeldi.

Elimi boynuna dolayacağım sırada benden çekildi. Şaşkınca birkaç saniye birbirimize baktık. Düzeldi.

"Pazartesi görüşürüz," dedi.

"Ta-tamam?"

Başını sallayıp arabaya bindi ve gitti.

If This Is LoveWhere stories live. Discover now