Elli Dört: Korkunç Sahneler

1.9K 206 7
                                    

Dolabımda beklerken Daniel'ın beni burada bulacağını biliyordum. Bu yüzden kitaplarımı adeta dolaba fırlatıp, ceketimi alırken elimden gelen en hızlı şekilde ilerliyordum.

Çocuk gibi ondan sürekli kaçamazdım. Ama hala mesajlarını ve aramalarını görmediğim yalanını sürdürüp, o görmeden ortadan kaybolabilirdim. Şanslıydım ki cumaları karşılaşmak zor oluyordu. Üstelik şimdi tiyatro kulübüne atlamam gerekiyordu. Bu da onunla karşılaşmayacağım başka bir aktiviteydi. Öğle yemeğini bu yüzden ayakta geçirmiştim.

Neden ondan bu kadar kaçıyordum?

Lacey konusunda bir açıklama istiyordum. Fakat ona hesap soracağım hissine kapılıp, öfkelenip yine saçma bir kavgaya tutuşmak istemiyordum. Ona kızgındım. Ancak yüzüne karşı olamayacak kadar da üzgündüm. Tavrımı onu görürsem kaybedeceğimden korkuyordum.

Tiyatro salonunun kapısını kavrayıp çektiğim sırada başımın üstünden uzanan bir el kapıyı kapattı.

"Mini eteği daha sık denemelisin. İnsanlar bazen ne kadar güzel bacakların olduğunu unutuyor."

Rupert'ın elini eteğimin ucundan sertçe çektim. Kıs kıs burnunun altından güldü. Daniel ile ne zaman bir sorun çıksa birden ortaya çıkması ürperticiydi.

"Mide bulandırıcı olmaya başladın."

"Kedicik, benim ne zaman bir şeyi istesem aldığımı bilmiyormuşsun gibi davranma. Er ya da geç. Sen ve ben son oyunuz. Daniel ya da başka bir çocuk. Önemli değil. Beraber olacağız."

O kendinden çok emin olduğu parlak gözlerine baktım. Gerçekten buna inanıyor gibiydi. Sanki Daniel bir insan değil, sadece üstünden basılıp gidilecek bir basamaktı. Rupert'ın her şeye sahip olabilen zengin, şımarık ve aptal bir züppe olduğunu hep biliyordum. Ancak iş gerçek insanlara geldiğinde de aynı felsefeyi izleyeceğinden haberim yoktu. Aylar olmuştu ve bu artık bir oyuna dönüşmüş gibiydi. Beni gerçekten geri istediğine ya da sevdiğine inanmıyordum. Yalnızca alabileceğine inandığı için yapmak istiyordu bunu. Rupert'ı hiç kimsenin bırakamayacağını kendine bildirmesi gerekiyordu.

Gerçekten acınası durumdaydı.

"Hayatına devam etmeyecek misin?"

"Ediyorum. Ama içinde senin de olmanı istiyorum."

"Böyle bir şey olmayacak," dedim tekrar kapıyı açmaya çalışıp. Fakat Rupert yine kapıyı kapattı. Futbolcu ceketinden buram buram yayılan ağır parfüm kokusu tıpkı kolları gibi beni sarıyordu sanki. İki kolunu kapıya dayayıp, beni içeriye hapsetti.

"Sence," dedi yüzüme doğru eğildi. Gülümsüyordu. Bense kaşlarımı çatmış ne zaman zorba olmayı bırakıp, kendine geleceğini merakla bekliyordum. "Daniel diye bir herif olmasa şu an olduğun kadar inatçı olur muydun?"

"Ne demek bu?"

"Daniel ortada olmasa, yine altımda inleyeceğin isim benimki olacaktı."

Gözlerim irileşip tüm tenimin üstünde bir ışık gibi yayılan şok dalgasında boğulmamaya çalıştım. Dirseğimi göğsüne o karar sert geçirdim ki öksürerek geriye doğru tökezledi.

Tepkisinin öfkelenmek olacağını sanarken kendine gelince bir kahkaha attı. Tamam bu iş ürkütücü olmaktan ötede korkutucu olmaya başlıyordu.

"Siktir git."

"En sevdiğim özelliklerinden biri de şu vahşiliğin."

Hiçbir şey söylemeden kapıyı tekrar- ve son kez- açtım. Arkamdan sertçe kapattım. Biraz yankı yaptı ancak sahneden çok uzakta olduğundan en önde oturan iki kişiyi rahatsız etmedi. Sahnede oturmuş replikleri ezberleyen Tony dışında da kimse yoktu.

Sahneye yürüdüğümde nefesimi tutmuş, avuçlarımı sıkmış olduğumu yeni fark ettim.

If This Is LoveWhere stories live. Discover now