Yetmiş İki: İspanyol Erkekleri

1.5K 188 26
                                    

Telefonum öyle ısrarla çalıyordu ki arayan kişinin bir savaşta olduğunu düşünerek yanıtlamak zorunda kalmıştım. Bugün dersim on bire kadar başlamıyordu ve okul annemin evine aşağı yukarı en fazla on beş dakikalık bir mesafedeydi.

Dün uykusuz kalıp hazırladığım onca ödev arasında uyandırılmamın mantıklı bir açıklaması olmasını umuyordum.

"Alo?"

"Candice! Dünden beri sana ulaşmaya çalışıyorum."

Olivia'nın sesi kulağımı doldurunca yerimden sıçradım. Saat ona geliyordu. Çok erken bir saat sayılmazdı fakat yine de bu denli neşeli olmak için erkendi.

"Ne? Neden?"

"Sana Xavier'dan bahsetmiştim."

"Xavier da kim sikeyim?"

Yüzümü ovuşturup esnerken adeta üstümde kollarım olmasa ters dönecek kapüşonlumu düzelttim. Nefesimin berbat kokusu, tırnaklarımdan çıkan ojeler ve altımda adeta eskittiğim şortum her depresif kızın muhteşem üçlüsüydü.

"Bahsettiğim çocuk. Hani aynı okulda olduğunuz? Mimarlık okuyan yakışıklı herif."

Kaşlarımı çattım. Hala bahsettiği çocuk bana tanıdık gelmiyordu. Olivia ülkenin bir diğer ucunda neden bu Xavier denen çocuğu hatırlamama bu saatte böylesine takmıştı anlam veremiyordum. Olivia'yı özlüyordum ve birkaç ayda bir görüşüyorduk- çünkü o buraya sık sık gelebilecek bir ders programına sahipti- ama yine de onu özlüyordum ve konuşabildiğimiz zamanlarda da artık erkeklerden bahsetmek isemiyordum.

"Hala anlamadım."

"Tanrım neden bana böyle bir en iyi arkadaş yerine balık vermedin? O bile en azından besleneceği saati hatırlıyor. Dünyadan Candice Acompora'ya, alo? Sen hiç beni dinliyor musun kadın? Geçen hafta geldiğimde sana gösterdiğim çocuk. Kuzenimin arkadaşlarından beri. Aynı üniversiteye gittiğinizi söyleyince seni göstermemi istedi. Bahar dönemi başlayacağı için tanıdık birilerinin olmasının iyi olacağını düşünüyormuş. Şimdi hatırladın mı?"

"Oh," dedim çabucak. "Evet, evet. İspanyol dediğin?"

"Evet! Latinalar ateşi. Çocukla bugün buluşma ayarladım sana."

Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi açıldı. Dün gün boyunca içtiğim kahveleri bir anda tekrar içmiştim sanki.

"Olivia! Benim bir erkek arkadaşım var."

Bunu biraz refleks gibi söylemiştim. Daniel ile sanki doğduğum andan itibaren çıkmaya başlamışız gibi hissediyordum. Sanki hep birlikte olmuşuz gibi. Yalnızca birkaç gün sonra onca yolu Daniel'dan ayrılmak için gidecektim. Ve bunu da henüz Olivia'yı söylememiştim.

Fakat o yolu gitmek zorundaydım çünkü hala böylesine değer verdiğim bir ilişkiye mesajla, telefonla ya da e-Mail'le bitirecek değildim herhalde. En azından onu son kez görmeye ihtiyacım vardı. Bu ani karara nasıl böyle güçlü bir şekilde tutunduğuma inanamıyordum.

Daniel değişti diye de değildi bu karar aslında. İçten içe hep biteceğini bildiğim ilişkinin aldığım son sinyaliydi. Birbirimizden hiç haber alamazken nasıl hala bu ilişkiye sahip olduğumuzu söylerdik ki? Hem de Daniel bu uzaklıktan hiçbir şekilde rahatsız ya da şikayetçi değilken. Sanki sevgili değil de uzaktan akrabaydık! Konuşmak zorunda olduğu için benimle çok büyük aralar eşliğinde iletişime geçiyordu.

Bunu kendime daha fazla yapmayacaktım. Bu eziyete daha fazla katlanmazdım. O da ben de daha iyisini hakkediyorduk. Yüzüne bakınca bu karnımı burkup kalbimi düğüm düğüm eden his daha beter olacaktı fakat aylar boyunca her gün ondan bir işaret bekleyerek, yüzünü hiç görmeden umutlanmak beni çok yormuştu. Ruhen yıllarca çalışıp bitken düşen bir hayalet gibiydim.

Bu ilişkinin iyice arasına giren mesafeleri büyütüp, birimizden birinin aldatarak ya da iletişimi tamamen kopararak bitirmesine izin vermeyecektim. Onca yaşadığımız şey en azından çok daha iyi bir sonu hakkediyordu.

"Ee? Masumane bir buluşmadan ne olacak ki? Hem sanki sana çocukla tango yap diyorum. Kültürlerin kardeşliği canım. Okulu gezdirir, kahve ısmarlatır gelirsin. Herif fena bir şey diyorum sana."

Derin derin nefesler aldım. "On birde dersim var."

"Kaçta bitiyor?"

"Dört ya da beş gibi."

"Tamam. Seni okul kapısında bekler ve ona Times Square'i falan gezdir. Yemek yer ve seni evine bırakır. Bu kadar. Basit bir arkadaşlık işte."

Yataktan kalkıp telefonu hoparlöre koydum. Diğer yandan da hızlı bir duş için hazırlanıyordum. "Gerçekten başkası bu işi yapamaz mı?"

"New York'ta başka tanıdığım olmadığı için üzgünüm. Ayrıca... Cands seni ne kadar sevdiğimi biliyorsun. İnanması zor olsa da Daniel'ı da öyle. İkiniz hayatımda gördüğüm en uyumlu çiftsiniz. Fakat," durup bir nefes aldı. Bense banyoda çırılçıplak durmuş korkarak Olivia'nın söyleyeceklerini bekliyordum. "Neler olup bittiğinin farkındayım. Seni böyle görmek anneni, babanı ve elbette beni çok üzüyor. Eski neşeli Candice'i özlüyoruz. Düşündüm ki... biliyorum, bana kızacaksın ama Xavier ya da yeni insanlarla biraz vakit geçirebilirsen kendini daha iyi hissedersin."

Olivia'ya kızmamıştım. Aksine beni düşündüğü için mutluydum. Dün Daniel ile olan Skype konuşmamdan ona bahsetmek istiyordum. Ama içten içe şu anın doğru olmadığını hissediyordum. Belki Perşembe New York'a geri döndüğümde yapabilirdim.

"Alo? Kızdın mı?"

"Hayır," Olivia'nın endişeli sesine karşı ister istemez gülümsedim. Şu an burada olup bana sıkıca sarılmasına ihtiyacım vardı. "Sadece aynılarını ben de uzun zamandır düşünüyordum. Bu yaşadığımız şey... bir ilişki olmaktan çıktı."

"Biliyorum, bebeğim. Daniel tanıdığım en iyi erkeklerden biri. Fakat sen, seni hep mutlu edecek birini hakkediyorsun şu anda. İkinci dünya savaşında askerdeki kocasını bekleyen kadınlardan biri değilsin. Eğlenmenin, mutlu olmanın, gençliğini yaşamanın gerektiği zamandasın. Böyle olmaya devam ederse ikinizin de kötü bir şekilde biteceğinizden korkuyorum."

"Evet," dedim mermerin çizgilerinde parmaklarımı gezdirirken. Banyoda sesim yankı yapıyordu. Gerçekleri bir de başkasından duymak ne kadar acıtırsa acıtsın aynı zamanda da beni rahatlatan bir tatminlik veriyordu. Ben sorunlar karşısında ağlayıp sızlayacak bir insan değildim. Ne kadar acıtırsa acıtsın zehri bazen çekip atmak gerekiyordu. Ben de öyle yapacaktım ve hayatıma kaldığım yerden devam edecektim işte. Sonuçta hayatım Daniel'dan önce de vardı ondan sonra da olacaktı.

Değil mi?

"O halde Xavier'ın numarasını sana atıyorum."

"Tamam," dedim pes ederek. "Ama kapatmam lazım. Yoksa geç kalacağım."

"Tamam, tamam. Ah bu arada nolur beyaz elbiseni giy. Hani kısa, fırfırlı olanı? Acayip seksi oluyorsun onu giyince."

"Kapatıyorum Olivia! Banyoda bir anda sinir bozucu arkadaşların telefonlarının çekmediği bir tünel belirdi, alo? Duyamıyorum seni."

"Puta."

Gülerken kapatmadan önce "seni seviyorum," dedim. O da aynı şekilde bana karşılık verince hızlıca bir duş almak için kendimi attım küvete.

Hayat devam etmek zorundaydı. Daniel ile ya da Daniel olmadan. Birbirmize bu irkile zarar vermek bir çözüme kavuşturmuyordu bizi. Xavier eğlenceli biri olabilirdi. Sonuçta hayatta yalnızca bir kez aşık olmuyordu ya insanlar! Lise aşkları hep biraz insana darbe vurabiliyordu elbette. Ama sonunda toparlayacaktım.

Lanet olsun.

Beynimin her daim pozitif kalmak için kuduran tarafı şu anda can çekişiyordu. Üstümde sanki ortaokula dönmüşüm de asla yapamayacağım bir soru için öğretmenimin beni tahtaya çağırmasını bekliyormuşum gibi bir his vardı içimde. Huzursuzdum. Diken üstündeydim. Kalbim üzüntüyle sertçe çarpıyordu. Daniel dedikçe eriyip giden kalbim şimdi keçeye dönmüştü. Sertti ve attıkça göğsümü yıpratıyordu. Suyu sonuna kadar açıp son kez yaşların akmasına izin verdim. Çünkü bedenimden akanın yaşlar mı yoksa su mu olduğunu ayırt edemeden, kendime kızmadan ağlayabilirdim.

If This Is LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin