Kırk Sekiz: Şükran Günü

2K 223 21
                                    

Kapıyı Daniel'ın kardeşi olduğuna ilk üç saniye içinde karar verdiğim kız açtı.

Daniel'a benziyordu fakat saçları açık kahverengi ve gözleri yeşil değil, daha çok ela gibi görünüyordu. Benden bir ya da iki yaş küçük olabilirdi. Üstündeki Trasher tişörtü nedeniyle dışarıdaki kaykayın ona ait olduğunu çabucak anladım. Bol kotu ve iri botları ile Daniel'dan çok daha farklı görünüyordu.

Burnu basık, çillerle kaplıydı. Bordo bir ruj sürmüştü. Ve belki de hepsini birleştirip, ortaya bu kadar hoş bir görüntü çıkaracak tek kız olabilirdi. Tahmin ettiğimden çok daha farklı görünüyordu.

Beni görünce yüzündeki gülümseme bir anda düştü. Ayakkabılarımdan, alnıma kadar beni süzerken tırnaklarımı avucuma batırdım. Şu an bir onaylanma sürecinde miydim?

"Ah," şaşkınca mırıldandı. "Sen gerçek ve güzelsin."

Hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Denise ve Peter'dan sonra kız kardeşi de Daniel'ın hayal gücü olmayan kız arkadaşıyla tanışmaktan dolayı üzgündü. Anlaşılan şaka yapmalarına izin vermediğim içindi bu. Benimle dalga geçmedikleri için gururum mu okşansaydı, gözüm mü korksaydı karar veremedim.

Daniel'a baktım. Önemsemeyerek omuzlarımı kavradı ve beni içeri soktu.

İçerisi dışarıya oranla tamamen zıt gibiydi. İşleme halılardan, pencerelerin camlarına kadar her şey tertemiz ve inanılmaz bir düzen içindeydi. Krem rengi salon ve mutfak genişti çünkü ikisi de birbirine bağlıydı. Köşede duran merdivenler incecikti.

Bal köpüğü renginde duvarlar boyanmıştı. Yuvarlak güzel bir masa mis gibi kokan yemeklerle donatılmıştı. Minik, doksanlardan kalma televizyonda haberler açıktı. Aslında evin kendisi de doksanlardan kalma gibiydi. Ve içeri girdiğiniz an size endorfin salgılatan sıcacık bir havası vardı.

"Betty," dedi bir anda kız elini uzatıp. İncecik elini sıktım. "Candice."

"Demek Daniel'ın kız arkadaşı sensin?"

"Evet," dedim Daniel mutfağa giderken arkasından baktım. Beni kız kardeşiyle yalnız bırakmasından pek hoşlanmamıştım. Betty'den hoşlanmadığım falan yoktu. Sadece yeni tanıştığım insanların yanında geriliyordum. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Betty'e yanlış bir şey söylemekten korkuyordum. Pek Ashton Kutcher ya da Sephora indirimi hakkında konuşmaktan zevk alacak birine benzemiyordu.

"Nasıl tanıştınız?"

"Ee... ehliyetimi kaybettim. Daniel ile aynı yerde çalışıyorduk sonra beraber gidip gelmeyi teklif ettim."

"Ehliyetini nasıl kaybettin?"

"Bir polis memuruna ve aracına çarptım."

Gözleri irileşirken, yüzüne etkilenmiş bir gülümseme yayıldı. Ne dediğimi fark edince milyonlarca kez kendime küfür ettim. İşte bu yüzden lanet erkek arkadaşınızın, siz kontrolü kaybederken birazcık yardımcı olması gerekiyordu.

"Harikaymış."

"Yo, öyle değil. Yani bir kazaydı bilerek olmad--"

Mutfaktan Daniel'ın bana seslendiğini duyunca adeta çölün ortasında bir göl bulmuş biri gibi sevinerek gitmem gerektiğini söyledim ve oradan ayrıldım.

Fakat mutfağa girmemle daha büyük bir panik dalgası beni sardı.

Daniel'ın annesi.

Betty'nin aksine, Daniel'ın annesi aşağı yukarı hayal ettiğim gibiydi. Uzun boylu, zarif, sarışın ve soluk tenli naif bir kadındı. Tam bir İngiliz Leydisi gibi görünüyordu. Saçları bukleler halinde omuzlarından aşağı dökülüyor, yeşil gözleri bedenine ve ifadesine nazaran sıcacık- tıpkı Daniel'ın gözleri gibi- bakıyordu.

Ve çok güzeldi. Kraliyet bardaklarında gördüğünüz çizili kadınların vücut bulmuş hali gibiydi.

"Candice," dedi gülümseyince bir an beyaz dişlerinden dolayı kör oldum sandım. Fakat sımsıkı kucaklaması buna mani oldu.

Daniel'ın üstündeki yasemin kokusunun kaynağının da nereden geldiğini bu kucaklama ile çözmüş oldum. Bu kadar ince bir kadının nasıl bu kadar güçlü bir kucaklamaya sahip olabileceğini de anlamaya çalışıyordum diğer yandan.

"Merhaba," dedim gülümseyip ben de ona sarıldım. Benden ayrılıp genelde insanların yaptığının aksine sadece yüzümü izledi. Kocaman bir gülümseme ile.

Daniel'a deli olmamın nedenlerinden biri de ne zaman sınıfa girsem, kafede yer arasam, marketten alışveriş yapsam ya da biriyle tanışsam beni baştan aşağı süzmelerine karşılık Daniel'ın her zaman yüzümden başka bir şeye bakmamasıydı. Gerçekten insanları süzmek istese bile bunu kaba olmayarak, onlar rahatsız olmadığında fark etmediğinde kibarca yapardı.

Bunu da annesinden almış olmalıydı.

"Vay canına, Daniel'ın anlattığı kadar güzelmişsin."

"Teşekkürler," dedim şaşkınca kadını izlemeye devam ederken. "Bayan Smith."

"Veronica," dedi beni salona çekerken hala yüzünde bir gülümseme vardı. Hasta gibi görünmüyordu. Ya da... ruhsal bir acı çekiyormuş gibi. Aksine oldukça içtendi. Ve canlıydı. Tanrım göz kamaştırıcıydı. Nasıl bir adam böyle bir karısı varken kaçabilirdi?

"Seni çok uzun zamandır bekliyordum," dedi masaya beni oturtup tabağıma patates püresi ve hindi koyarken. "Daniel'ın evde şarkı söylediğine pek tanık olmayız. Ya da bu kadar sık güldüğüne."

Oğluna bilmiş bir gülümseme ile bakınca, Daniel bunu duymazdan gelerek kendi tabağına yemek koymaya başladı. "Anne..."

"Demek aynı okuldasınız?"

"Evet," dedim uzattığı tabağı alırken elbisemi çekiştiren bir şey olduğunu fark edip aşağı baktım.

Kocaman gözlerini dikmiş, çapakları yüzüne dağılmış bir koyun yavrusundan ayırt edilemeyecek kadar kıvırcık küçük bir çocuk bana bakıyordu.

"Merhaba," dedi. "Ben Nick."

"Merhaba," dedim bu aileye gittikçe daha da ısınırken. Daniel'ın neden ailesini benden bu kadar sakladığını anlamıyordum. Dünyadaki en sevimli erkek kardeşe sahipmiş gibi görünüyordu. "Ben Candice."

Gözlerini kısıp yanağıma bir anda dokundu. "Betty'nin oyuncak bebeklerine benziyorsun."

Biraz peltekliği yüzünden kalbim bir an eridi sandım. Daniel beş yaşında gözükseydi tıpkı buna benzerdi herhalde. Bazen hafta sonları kardeşime bakmak zorundayım, dediğinde kendi kendime öfkelendiğim için vicdan azabı çektim. Telefon ekranında olan fotoğraftakinden bile daha şekerdi.

"Benim oyuncak bebeklerim yok, Nick."

"Evet var," dedi ilerleyip annesinin yardımıyla bir sandalyeye oturdu.

Veronica, Nick'in tabağını uzatıp uykudan yeni kalktığı için bir tarafa yatmış saçlarını düzeltti. "Bize katıldığın için çok memnunuz, Candice."

"Ben de," dedim gözleri benimle annesinin üstünde olan Daniel'a farkında bile olmadan gülümserken.

If This Is LoveWhere stories live. Discover now