Kırk Beş: Daniel Ve Elmaslar

2K 206 12
                                    

Pennywise- Jason- geri dönünce Olivia yerinden fırladı. "Ben gidiyorum. Siz inekler beni sıkıyorsunuz."

Daniel halinden oldukça memnun bir şekilde el salladı. Ve sonunda Olivia ile tartışmayı bırakıp, benimle ilgilenebileceği için hevesle onu beklediğimi fark edebildi.

"Ee, eğleniyor musun?"

"Evet. Partiler daha gece yarısı olmadan sarhoş olup, bayılmadan ya da kimle dans ettiğini unutana kadar kendinden geçmen için ot çekmeden de gayet eğlenceli olabiliyormuş."

Daniel'ın yüzünü bir dehşet ifadesi kapladı. "Geçmişte olduğun kişi beni biraz korkutuyor."

"Öyle deme. En azından on altıyken eğlence diye adlandırdığımız şey buydu. Senin kadar iyi bir çocuk olamadığım için üzgünüm, Bay Yale."

Gülümsemesini loş ışıktan neredeyse anlamayacaktım. Fakat gamzeleri onu ele verdi. "Eğleniyordun demek?" İç çekip etrafa bakındı. Onun eğlenmediği açıktı.

Kanepeden kalkıp iki bardak içkiyi kaptım. Kapları yan yana tutup işaretle baş parmağımın arasına sıkıştırırken diğer elimle, Daniel'ın elini tutup onu yukarıya sürükledim. "Gel," dedim birkaç kişiyi aşıp koridorun diğer tarafında ve biraz rutubet kokmasından misafir odası olduğunu anladığım odaya girerken.

Kapıyı arkamdan kapatıp Daniel oturmasını bekledim. Beni şaşkınlıkla izliyordu.

Bir tane bira bardağını ona verdim. Kırmızı plastik bardağa bakıp sanki sadece içmek yerine daha karmaşık bir işlem gerektiriyormuş gibi izliyordu onu. "İç," dedim Olivia'ya ait hapları çantamdan ararken. Bunu neredeyse bir yıldan uzun süredir yapmıyordum. Ve Daniel'a gerçekten bu deneyimi tattırmak isteyip istemediğimden de emin değildim.

Fakat bir an olsun kontrolünü kaybetme hissini tatmasını istiyordum.

Gerçekten küçücük, unutulmaz bir deneyimi onunla beraber yaşamak istiyordum. Ona yaşatmak istiyordum.

"Ben biradan pek hoş--"

Bardaktan biraz bira içtim. Sonra eğilip onu öptüm. Ağzımı aralayınca biranın tadı benden ona geçti. Beni öperken gülümsemesinin yayılışını hissedebiliyordum.

"Tamam," dedi biradan bir yudum aldı.

Elime haplar gelince içinde aldığım hapı ağzıma attım. Daniel bana soru işareti ile bakıyordu. Yüzündeki gülümseme silinmişti. Fakat onun bu endişeye kapılan ifadesi benim en sevdiğimdi.

"Candice, ne yapıyorsun?"

"Partileri asıl eğlenceli kılan şeyi."

Yataktan kalkıp yanıma geldi ve elimdeki paketi aldı. "Cidden, haplar olmadan da epey eğlenebiliriz."

"Bu karar korkak olma. Sadece bir kere dene. Çok eğleneceksin. Güven bana."

Bunu dememle poşeti tuttuğu eli gevşedi. İçinden aldığım ketamini dudaklarının arasına bıraktım. Gözlerini benden ayırmıyordu fakat hiçbir şey demeden hapı yuttu. Endişeliydi ve olacaklardan ürküyordu, açıkça gördüğüm kadarıyla.

"Harika hissedeceksin. Bunu milyon kez denedim."

"Düşündüğümden bile daha tehlikelisin, Candice Acampora."

Poşetten aldığım vicodini dilime bıraktım. Ensesini kavrayıp dudaklarımızı birleştirdim. İtiraz edecek gibi oldu fakat dillerimiz buluşup, hap boğazından aşağı kaydıktan sonra sessiz kaldı.

"Ölmüş uyanacak mıyım?"

Kapalı kapının ardından müzik geliyordu. Frank Ocean'dan Ivy çalıyordu. Camlardan içeri turuncu trafo ışıkları geliyordu. Aldığım haplardan birini yuttum. Dakikalar geçtikçe gerçekle hayal dünyam arasındaki çizginin silikleşip, yok olduğunu hissetmeye başladım.

Müzikle beraber bedenimi hareket ettirdim. Kendimi inanılmaz iyi hissetmeye başlıyordum. Hiç hissetmediğim kadar enerjik gibiydim. Parmak uçlarımdan bile enerji dalgaları fışkırıp beni uzaya uçurabilirmiş gibiydi. Her şeyi yapabilirdim. Her şey mümkündü.

"Belki. Ama buna değecek."

If This Is LoveWhere stories live. Discover now