Otuz Dört: Kitapların Yalnızlığı

1.9K 222 2
                                    

Sadece iki gün içinde hem arkadaşlarımı hem de erkek arkadaşımı kaybetmek tuhaf hissettiriyordu. Ve boş. Oldukça boş.

Yalnızca derslere giriyor, eve gidiyor ve uyuyordum. Bazen uyuyana kadar ağlıyor, bazen ağlayana kadar uyumaya çalışıyordum.

Daniel ile resmi olarak ayrılmamıştık. Fakat ikimiz de ne telefon ediyor, ne de mesaj atıyor, ne de okulda konuşuyorduk. Tıpkı önceki kavgamızda olduğu gibi birbirimizi görmezden geliyorduk. Ve bu sefer çok daha sert acıtıyordu.

Kimya sınıfından çıkarken, tam karşımdaki İspanyolca sınıfında beraber gülerek çıkan Naomi ve Dove'u görünce de iyice bayılacak gibi olmuştum. Vay canına bu kadar hızlı ha? Dove beni görür görmez gülmesini kesip, bana el sallamıştı.

Basitçe başımı sallayıp ortadan kaybolmuştum.

Öğle yemeğini kütüphanede yiyordum. En çok korktuğum şey olan, öğle yemekleri kabusa dönmüştü. Ne Daniel, Denise, Peter üçlüsünü ne de Dove ve Naomi'yi görmek istiyordum.

Çocukça olduğunu ben de biliyordum. Ama gücüm yoktu. Orada o kadar insanı geride bırakıp tek başıma, çaresiz bakışlarla oturacak bir masa ararken insanları beni izlemesini istemiyordum.

En arkadaki masaya geçtim. Çantamı yanımdakine bırakıp, kütüphane görevlisinin de yokluğundan yararlanarak sandviçimle, çikolatalı kekimi çıkardım. Sütümü- evet, neredeyse on sekizdim ama hala kekimi sütsüz içemiyordum- pipetinden ayırırken olası bir ziyarete karşılık biyoloji kitabımı açıp önüme koydum. Diğer yandan da üniversiteler broşürüne bakıyordum. Çünkü etrafımdaki bunca insana rağmen benim kafamda en küçük bir şey yoktu.

Kısaca dostsuz, erkek arkadaşsız ve sandviçime eklemeyi unuttuğum domatessiz kalmış olmama bir de hayalsiz olmam eklenmişti. Sanırım başıma gelmiş en kötü şeyi yaşıyordum şu anda.

Ne şu anım, ne de geleceğim vardı. Sahip olduğum geçmişse, istediğim olan bile değildi.

Daniel'a kavgamız biraz uzun sürünce, sonunda Daniel bir süre konuşmamamızın ikimiz için de iyi olacağını söyleyip beni orada bırakmıştı.

Bu ayrıldık demek miydi, ara verelim mi, şu an çok sinir bozucu bir kaltaksın lütfen daha sonra konuşalım mı, yoksa sadece bir süre düşünmeye ihtiyacım mı var demekti bilmiyordum.

Bir tane daha yılın çıkışı yapamazdım.

Bu yüzden tek başıma, kulaklıklarımı takıp, yemeği yerken broşürlerde gezinip kendime bir gelecek bulmaya çalıştım.

If This Is LoveWhere stories live. Discover now