Yirmi Altı: Genç Olmanın Biyolojisi

2.3K 241 25
                                    

Bazen insanların hayatlarında bir dönüm anı olur, insanlar bunu bilirler. Ani heyecan, fazla ilham ya da sadece deli cesareti olarak adlandırabileceğimiz tarzda anlar olurdu bunlar.

İşte ben de benimkini yaratmak üzereydim.

Özellikle babam ve kız arkadaşı Diana ile geçirdiğim akşamın çok fazla berbat olmaması yüzünden hayatta her şeyi başarabilirmişim gibi bir his vardı içimde.

Daniel'ın okuldan sonra kaldığı takımın antrenmanına hiç şahit olmamıştım. Açıkçası onlar dışında birinin de şahit olmak isteyeceğini pek düşünmemiştim. Elbette bilime ve bilgiye saygı gösteriyordum. Sadece bitmek bilmeyen süre, soruların bir süre sonra sadece mırıldanarak cevaplanması beni bayıltacak gibi oluyordu.

Sınıf kapısından içeri hiç düşünmeden girdim. Tek bildiğim şey Daniel'la konuşmam gerekiyordu. Ve cesaretimi her an kaybedebilirdim. Belki doğru bir an değildi. Belki beni herkesin önünde reddedebilirdi. Belki yalnızca rezil olmakla kalırdım. Kim bilir?

Salonun kapısını açıp içeri adımımı attım.

"Selülozun, insanlar tarafından sindirilemeyip dışarıya atılmasına karşın sağlıklı bir diyetin önemli bir parçası olmasının ned--? Bayan Acampora?

Biyoloji öğretmenimiz Bay Davids'in beni fark etmesi sekiz kişinin gözlerini bana çevirmesiyle mümkün olmuştu. Yutkunup ayakkabılarımın topuklarının bu öldürücü sessizlikte çıkardığı sesle bir çocuk ağzında duran kalemi düşürdü.

"Candice Acampora gerçekten burada mı yoksa sonunda beynim mi patladı sadece?"

Gözlüğünü düzeltip bana şaşkınca bakan çocuğa baktım. Titreme şimdi geliyordu. Daniel'ın bacaklarını V şeklinde açıp, yerde otururken önüne aldığı kitaplara göz gezdirirken bakışları beni görünce öylece dondu kaldı.

"Bay Davids, çok üzgünüm ancak... ah... şey, Daniel'ı alabilir miyim?"

Daniel'ın yakınında oturan bir kız ve az önceki gözlüklü çocuk adeta çığlık attılar. "Ne?"

Alt dudağımı ısırıp tekrar Bay Davids'e baktım. O da en az diğerler kadar şaşkın görünüyordu. Belli ki olimpiyatlara hazırlanırlarken çok ziyaretçileri olmuyordu.

"Ee--"

"Bay Davids," Daniel'ın yanında oturan kız aniden ayağa kalktı. Bana Brave filmini hatırlatan kıvır kıvır kırmızı saçları vardı. Onu daha önce görmüştüm. Fakat hiç ortak dersimiz olmamıştı. Benden bir sınıf küçük olduğunu tahmin ediyordum. "Gerçekten antrenmanın ortasında her isteyen girip, istediği kişiyi alabilecek mi?"

Öfkeli bir insan değildim ama bu kız sinirlerimi saniyeler içinde bozma konusunda Rupert'dan bile hızlıydı.

Adının Denise olduğunu tahmin ettiğim Afro-Amerikalı bir çocuk gülünce ona baktım. "Bırak gitsin, Lacey. Muhtemelen hayatının dönüm noktası olacak."

Daniel, Denise'e ters ters baktı ama sonunda ayağa kalkıp Bay Davids'e baktı. "Efendim, kısa bir izin alabilir miyim?" Pek ikna olmadığını görür görmez gülümsedim. "Cevap sindirim kanalı duvarındaki hücrelerin mukus salgılamasını uyarmak olabilir mi?"

Bay Davids üstündeki önlüğü ilikleyip omuz silkti. "Pekala, zaten aralıksız saatlerdir çalışıyoruz. On beş dakikalık izin."

Daniel başını salladı ve hızlı birkaç uzun adımla bana yaklaşıp, kolumu tuttuğu gibi bizi salondan çıkardı. Sanırım Bay Davids'e denk geldiğim için oldukça şanslıydım.

Daniel'ın tuttuğu kolum karıncalanmaya başladı. Bunun nedeni canımı yaktığından değildi. Şu an öfkeli gözükse bile kolumu çok nazikçe tutuyordu.

Ama elinin ne zaman tenime dokunsa bıraktığı bir histi bu. Haftalardır onu görmemiştim. Onu öpmemiştim. Ona dokunmamıştım.

Kapıyı kapatıp, boş koridorda bana dönüp kolumu bıraktı. Telaşa kapılmış gibiydi. "Ne yapıyorsun?"

"Seninle konuşmam lazımdı."

Ellerini alnından, ensesine kadar gezdirdi. Saçları önce kafasıyla, elleri arasında kaldı ama aşağı indirince bukleler avuçlarının arasından kaçtı. Oflayıp duruyordu.

"Beni ne kadar zor bir duruma soktuğun hakkında bir fikrin var mı?"

"Ne? Antrenmanın bitmesine saatler vardı!"

Öfke içinde gülünce ortaya çıkan görüntü tüyler ürperticiydi. "Ve elbette prenses için beklemek imkansızdı! Dünya senin etrafında dönmüyor, Candice. Sadece birkaç ay sonra olimpiyatlar başlayacak ve herkes okulda kalabilmek için bir şeylerden fedakarlık ediyor. Öylece her istediğimizi yapamayız."

"Biliyorum, biliyorum. Çok üzgünüm. Gerçekten üzgünüm. Ama haftalardır kafayı yiyecek gibiyim. Seninle konuşmak istiyorum, sonra istemiyorum. Bana kızacağından korkuyorum. Sonra umurumda olmuyor. Şimdiyse buradayım işte."

Yüzümü inceledi. Ne düşündüğünü söylemek güçtü. Bana arabanın içinde, benden hoşlandığını söylerken olan çocukla şimdi bana kafayı yedirdiğini söylediğimde karşımda duran çocuk çok farklı gibiydi. Benden bu kadar nefret ediyor muydum? Daha da kötüsü... nefret etmekten bile uzakta, çoktan beni aşmış mıydı?

"Beni burada bekle," dedi sanki yapmayıp onu takip edecekmişim gibi elleriyle durduğum yeri özellikle belirtmek istiyormuş gibi havada bir şey bastırır gibi yaptı. "Birkaç dakikaya geleceğim."

Kapıyı açıp içeri girerken son kez bana baktı. "Olduğun yerde kal."

"Tamam."

"Ciddiyim."

"Daniel!"

If This Is LoveWo Geschichten leben. Entdecke jetzt