On Beş: Kavgalar

2.4K 226 10
                                    

Rupert'la tartıştık. Onu dinledim. Binlerce kez özür diledi. Farklı farklı nedenlerle açıklamalar yaptı. Ne zaman gitmeye yeltensem izin vermedi. Sonunda başımı sallayıp, ona sadece zamana ihtiyacım olduğu yalanını uydurdum. Üşüdüğümü ve yalnızca evime gitmek istediğimi söyledim.

Fakat arabaya yürürken gerçekten yalan söyleyip söylemediğimden emin olamadığımı fark ettim. Rupert'a karşı hislerim olmuştu. Hoş hislerdi. Ancak güçlü ya da kalıcı değillerdi.

O halde neden şimdi bana yalvarmasına karşılık ona öfkeyle bağırmaktan vazgeçmiştim? Neden direnmek yerine yalnızca onu geçiştirmiştim? Tekrar toksit bir ilişkiye ve arkadaş grubuna mı sahip olmak istiyordum?

Şu an bir arkadaş grubum olduğundan bile şüpheliydim. Dove'un gerçekten sarhoş olup olmadığından bile emin değildim. Beni ekmek için yapmış olabilir miydi? Yo, hayır. Paniğe kapılmayacaktım. Kaygı duymayacaktım.

Kapıyı açıp içeri oturdum. "Üzgünüm," dedim. "Seni çok beklettim mi?"

Daniel hızlıca başını iki yana salladı. "Hayır. Hayır ama... iyi misin?"

Başımı salladım. Kollarımı birbirine kavuşturdum. Tüm tüylerim diken diken olmuştu. Saat gece yarısını geçmişti. Yaz akşamları, belki de sevdiğim tek kısımdı bu yaşadığımızın içinde. Ama artık bundan bile emin değildim.

Koltuktan, arkaya uzandı. Gri kapüşonlusunu kucağıma bıraktı. Ona baktım fakat tekrar kemerini takıp anahtarı çevirmişti çoktan.

Bir şey söylemeden başımdan yukarı geçirdim. Evim buradan en fazla yarım saat uzaklıktaydı ama yine de hiçbir şey söylemeden giydim. İçi yumuşacık, pamukluydu. Elbisemden bile daha uzun gelmişti. İçinde kendimi olduğumdan bile daha küçük hissettim. Uzun kollarını çekip, avuçlarımın arasına aldım kumaşı.

"Kemerini bağla," diye uyardı beni.

"Pekala," Daniel'ın yaşıtlarımızın aksine her şeyin kontrol altında olduğundan emin olmak istemesini seviyordum.

Kırmızı ışıkta durunca bana baktı. Turuncu gibi yüzüne vuruyordu renkler. Gözleri su gibi oynuyor, parlıyordu sanki.

"Ne saçmaladı?"

Kapüşonlusunun önündeki west coast yazısının üstünde tırnaklarımı gezdirdim. Dokusu, kapüşonun kendisine göre daha yumuşaktı. Yüzümü içine doğru gömünce burnuma misk ve biraz yasemin kokusu geldi.

Hiç fark etmemiştim ama gerçekten de koku burnuma gelince beynim yanımda duran Daniel'ın görüntüsünü gözümün önüne getirmişti.

"Hiç. Üzgün olduğunu söyledi. Özür diledi. Naomi ile o geceden sonra asla konuşmadığını, ayrıldığımızdan beri sarhoş bile olmak istemediğini söyledi."

Daniel güldü. "Ona inanmadın değil mi?"

Sessiz kaldım. Neden bilmiyordum ama... yalan söyleyip söylemediğini bilmek istemiyordum. Onu hayatımdan koparıp atmışken bir daha kafama girmesine izin vermemek için cevabın umurumda olmaması gerekiyordu.

Cevap vermediğimi görünce yoldan gözlerini yine ayırdı. Kucağıma baktığım için yüzünü tamamen göremiyordum. Ama camın yansımasından kaşlarını çatmış ciddi olamazsın der gibi bakıyordu.

"Candice?"

"Bilmiyorum, Daniel! Umurumda değil. Önemli de değil."

"Emin misin? Rupert'dan önce daha iyi görünüyordun."

"Bunları düşünmek istemiyorum. Tek istediğim şey şu elbiseden ve ayakkabılardan kurtulmak."

"Onunla barışacaksın, değil mi?"

"Bu da nereden çıktı?" Hışımla dönüp yüzünü süzdüm. Direksiyonu iyice sıktı. "Bir yerden çıkmadı. Sadece seni arkadaşınla aldattığını unutmuşsun gibi davranıyorsun."

"Unutmadım! Bunu kim söyledi sana?"

Arabayı aniden evimin önünde durdurdu. Kemerim takılı olsa bile öne doğru düşüp tekrar koltuğa geri yapıştım. Daniel yan döndü. "Toksik insanlardan kurtulmak istediğini söylüyorsun. Kendin olmak, Candice Acampora dışında bir şey olmak istemediğini söyledin bana havuzda. Şimdiyse ona karşı duvarlarını indirip tekrar kendini kaybedeceksin."

"Bundan sana ne? Etrafındaki insanların hepsi için üzgün olamazsın."

Ellerini önünde salladı. "Doğru! Bu konuda çok haklısın. Seni..." Sol eliyle beni baştan aşağı işaret etti. "Bu kız değilsin sandım fakat tam olarak osun."

"Bu da ne demek? Sırf güzel hissetmek istiyorum diye bu ruhum için de aynısını istemediğim anlamına gelmiyor."

"O halde neden Rupert'a hayır demiyorsun?"

Kızgın durunca yüzü o sevimli ifadesini kaybetmişti. Daha sert biri gibi görünüyordu. Özellikle yüzünün hatları gölgelenince iyice keskinleşmişti.

Yüzünü izlerken sinirle güldü. "Doğru," dedi tekrar. "Ona hayır diyemiyorsun."

"Bu doğru değil."

Gözlerini kapattı. Göğüs geçirip sırtını geri, koltuğa attı. "Geç oluyor. İçeri girmelisin."

Kemerimi çıkarıp, bir kenara attım. Öfkeli adımlarım eve girip anahtarı masanın üstüne attıktan sonra kapüşonlusunun hala üstümde olduğunu fark edene kadar sürdü.

If This Is LoveWhere stories live. Discover now