Yirmi Sekiz: Tarifsiz Hisler

2.5K 269 31
                                    

Birini uyandırmak istediğinizde onu sarsar ya da sesini bağırırdınız değil mi? Sonuçta uyanmak için sert bir şeyler lazımdır.

Eğer birini uyandırmak için sırtını ovalar ya da yanağını falan öpmezdiniz.

Daniel'ın yaptığı gibi.

Gözlerimi açıp, gerinince yüzünü görür görmez yatakta düzeldim. "Burada ne işin var?"

"Gitmemi mi istersin?" Gülüp yatağımdan kalkarken kolunu yakalayıp tekrar yatağa döndürdüm onu. Gülüp ellerini karnımın üstünde birleştirdi ve çenesini de oraya koydu. Muhtemelen uyandığım en güzel sabahtı.

Elimi saçlarının arasında gezdirirken bana bir insandan çok daha önemli bir şeymişim gibi hissettirerek bakıyordu.

"Nasıl geldin?"

"Baban beni içeri aldı. Aşağıda bekleyebileceğimi söyledim ama yukarı çıkmamın odanın kapısı açık olduğu sürece sorun olmayacağını söyledi. Ve bir de her an uyandığından emin olmak için odaya dalabilirmiş."

Elimle yüzümü kapatıp, mideme giren utanç verici hissi geçirmeye çalıştım. "Oh, tanrım."

Sessizce güldüğünü duydum. Elimi yüzümden çekince ona mani olmadım. Şişik yüzümü, tamamen makyajsız suratımı ve çatlak dudaklarımı görmekten rahatsız oluyor gibi gözükmüyordu. Onu okuldan sonra göremiyordum. Çok meşgul oluyordu. Benim dans derslerim varken, onun da münazara ve olimpiyat takımı vardı. Üstelik çok fazla çalışıyordu. Gerçekten Yale'e girmek için hayatını ortaya koyuyor gibiydi. Ona baktıkça gurur duyup, göğsümün kabardığı birine sahip olmak inanılmaz bir duyguydu.

Birine böyle şeyler hissetmek garipti. Hem huzuru bulup, dünyadaki tüm sorunları unuturken hem de sarhoş olmuş bir halde incecik bir ipin üstünde metrelerce yüksekte bir yerde yürümek gibiydi. İpte attığım her bir adım beni daha da paniğe sokuyordu. Çünkü her adım daha da yükseğe çıkmama neden oluyordu. Bu da düştüğümde çok ama çok daha fazla canımın yanacağı anlamına geliyordu. Kulaklıklarım uğulduyor, karnımın iki kısmını birbirine dikiyorlar, gözlerim buğulanıyor gibi hissediyordum. Daniel ne zaman merceğime girse her şey duruyordu. Hayat duruyordu. Kuşlar daha yavaş uçuyor, yanındaki toz tanesini bile görebiliyor, damarlarımda dolaşan kanın içindeki hücreleri dahi hissedebiliyordum sanki.

Uyuçturucu bulamıyor musunuz? Hiç sorun değil! Aşık olmayı deneyebilirdiniz.

Aşk.

Aslında bunu söylemek bana kendimi garip hissettiriyordu. Hiç aşık olmamıştım. Nasıl bir şey olduğundan da emin değildim. Fakat şu ana kadar hissettiğim en kuvvetli duygular Daniel'a karşı olanlardı.

"Baban havalı birine benziyor," dedi dirseğini başımın yanına koyup bana daha yakından baktı. Vücudu ağırdı ama rahatsız edecek kadar değil. Üstelik sadece göğsü, göğsümün üstündeydi.

Kalp atışlarımız birbirine çarpıyor, birbirine çarpan mermi gibi hissettiriyordu.

"Evet," diye fısıldadım yüzüne. Yüksek sesle konuşursam bu mutlu anı bozacakmışım gibi hissediyordum. Alnıma değip kaşıntı yapan buklelerini parmaklarıma doladım. "Senden hoşlandı sanırım."

Gülünce gamzelerindeki boşluğa dokundum. Gözlerimiz hiç kendini terk etmiyordu. Hipnotize olmuş gibiydim.

"Bunu nereden biliyorsun?"

"Arabanı beğenmiş. Rupert'dan pek hoşlanmazdı."

Gözlerin devirdi. "Evet, onu pek suçlayamam."

Ben gülünce beni yanağımdan öptü. Dudakları uzun süre orada kaldı. Sonra geri kalkmak yerine saçlarımın içine, omzumdaki boşluğa sokuldu başı.

Sanki hayatım boyunca oradaymış gibi hissettim.

Dudakları boynumla omzumun birleştiği yeri öpünce gıdıklanacak biraz kıvrıldım. "Gıdıklanır mısın?"

"Hayır," dedim ondan uzaklaşmak için yataktan kalktım ama beni tutup tekrar yatağa düşürdü. Kolunun üstüne başımı koyup, yanına uzandım.

Sessizce elini, askılımın karnımı açıkta bıraktığı kısımda gezdirdi. Yanağımın içini ısırdım. Onun yanında ona hiç dokunmadan, onu hiç öpmeden durmak imkansız gibiydi. Elimde olmadan sanki ona çekiliyordum.

"Sanırım annemin zoruyla pazarları kiliseye gitmek işe yaradı."

"Benim gibi bir kız arkadaş edindiğin için mi? Evet, sen kutsanmışsın." Onun sesini taklit edince gözlerini devirdi. "Belki de bu kadar özgüvenli görünüp, bu kadar güvensiz hisseden tek kızsın."

"Seninle konuşmadığımız zaman boyunca bir test hazırladım," dedim dediğini görmezden gelip.

Daniel yüzünü buruşturdu. "Zaten tanıdığım herkes beni bir teste sokuyor. En azından kız arkadaşım sadece şefkatli olup başımı okşayarak beni desteklese olmaz mı?"

"Çok şekersin," dedim yanağını okşayıp. "Ama hayır. Soru bir. İzlediğin en üzücü- o kadar üzücü ki bir daha asla izlemediğin- film hangisi?"

Gözlerini tavana dikti. Sırt üstü yatıp, benden biraz uzaklaştı ve yatağımda dümdüz uzandı. Bir kolunu başının altına aldı.

Kıvrık kirpiklerine dokunmak için uzandım ama o gülüp ellerimi yüzünden çekti. "Bana fazla dokunduğunun farkında mısın?" Dedi yüzündeki gülümseme silinmeden.

"Senin için bir sakıncası mı var?"

"Evet! Dikkatim dağılıyor."

"Tamam, sorumu cevapla."

Biraz daha düşünürken elini göğsüne koydu. Kafasında bir müzik çalıyor gibiydi. Sonunda, "Aslan Kral" dediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum.

"Bana öyle bakma! Çok küçüktüm. Ve gerçekten bir daha asla izlemedim."

Onu öpünce hiç beklemeden bana karşılık verdi. Saniyelerce öpüştük ve ben yine dünyayla beni bağlayan o bağlantının koptuğunu hissettim. Uzay bir okyanus gibiymiş de ben de sonsuzlukta süzülüyormuşum gibi.

Ona daha yakın olmak istiyordum. Elimden bir şey gelebilirmiş gibi nefesinin nefesime tamamen karışmasını, ondan ayrı bir saniye bile durmamayı istiyordum.

Ensesini elimle kavrayınca dudaklarımın üstünde gülümsedi. Biraz daha bana doğru eğilerek daha rahat bir pozisyona geçti. Kendimde değildim. Onu öperken, aldığım nefes onun soluğu olurken, elim tişörtünün içinde sıcacık teninde gezinirken hiçbir şeyin farkında değildim.

Nefes almak için durduğumda çekilecek gibi oldu ama tekrar onu öptüm. Bin kere daha. Bacağımı, onun bacaklarının arasına alıp biraz yerimden yükselip onu öptüm. Rupert'layken hiç böyle hissetmemiştim.

Kalbinin saniyede on kez attığını hissedebiliyordum. Tişörtünün üstünden bana çarparak ulaşıyordu. Daha önce hiç bu kadar hızlı atan bir kalple karşılaşmamıştım. Öyle ki biraz beni panikletebilirdi bile.

Dudaklarımı kulağının altına bastırınca nefesini tuttuğunu hissettim. Havai fişekler dört bir yanımda patlıyordu. Ölecek gibiydim sanki ama durmak istemiyordum. Bir bulut beni--

"Candice!"

Babamın sesini duyunca ikimiz de yerimizden sıçradık ve yatağın üstünde saniyeler içinde düzgün bir şekilde oturduk. Sanki hiçbir şey olmamış gibi o hızlıca tişörtünü aşağı çekti ve ben de saçlarımı düzelttim.

Genzimi temizleyip, babama geri seslendim. "Evet?"

Aşağıdan-muhtemelen mutfaktaydı- birkaç metalin birbirine çarpma sesini duydum. "Ah, yok bir şey. Sadece kapı açık mı emin olmak istedim."

Yüzüme çöken kırmızılığı hissedebiliyordum adeta. Yavaşça kafamı biraz çevirip, ellerini iki yana koyup yanımda oturmuş Daniel'ın suratına baktım. Yanakları tam kendimde hissettiğim gibi al al olmuştu. Yere bakıyordu ama yüzündeki gülümseme silinemezmiş gibiydi.

If This Is LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin