Otuz: Bazen Bir Arkadaşın Aldatışı Daha Güçlü Olabiliyor

2.1K 255 16
                                    

Dove, pudrasını yüzüne yedirirken televizyondan gelen müzik sesiyle başını sallıyordu.

"Naomi geçen gün benimle konuşmaya çalıştı," dedi. Olivia ile başımızı aynı anda kaldırıp Dove'a baktık. Naomi'nin adı geçince bile tedirginlikten başım dönüyordu.

"Ne dedi?"

Olivia benim düşüncelerim adına haberi olmadan konuştuğu için minnettardım. Çünkü konuşamayacak kadar paniğe kapılmıştım.

"Aptalca şeyler. Parti olayının tamamen Rupert'ın suçu olduğunu söyledi. Bizi özlüyormuş. Son senesinin böyle geçmesini istemiyormuş. Bla bla."

"Saçmalık," dedim kaşlarımı çatıp. "Zaten bir yığınla arkadaşı var. Tüm okulda ona tapmayan tek insanlarız diye bunu söylüyor."

Olivia ile Dove birbirine baktı. Bu bakıştan hoşlanmamıştım. Paniğimi daha da büyütmüştü. Yine kaygılarım üst üste binip telaşımla savaşmaya çalışacakmış gibi hissediyordum.

"Aslında," dedi Olivia genzini temizleyip. "Şu son olaydan sonra okulda biraz dışlanıyor gibi."

"Ona üzülüyor musun?" Şaşkınlıkla adeta bağırdım. Olivia alt dudağını ısırıp kenara bıraktığı ten rengi ojesine baktı. Dove'a baktım. O ise saniyesinde teslim olurmuş gibi ellerini kaldırdı.

"Hala sürtüğün teki olduğunu düşünüyorum!"

"Bizden basit bir özür dilese tekrar onunla arkadaş olursunuz ama, öyle mi?"

İkisi de sessizliğe gömüldü. Sanırım korktuğum başıma geliyordu. Benim arkadaşım değillerdi. Sadece beraber takılmaktan zevk alıyorlardı. Naomi'den özür duydukları an tekrar hepimizin her şeyi unutup, tatlı, yapmacık arkadaş grubumuza sahip olabileceğimizi düşünüyorlardı.

Elbette Naomi'yi seçeceklerdi.

Bedava yemek, havuz partileri ve okulun en popüler kızına karşılık darmadağın, ağlak Candice pek çekici gelmiyordu göze.

"Cands," dedi Olivia kolumu tutup gözlerime baktı. Hiçbir şey demeden ona bakıyordum. "Burada kimse kimseyi bırakmıyor. Ama sadece sarhoş olduğunu, Rupert'ın onu farkında bile olmadan öptüğünü söylemiş. Gerçekten çok üzgün. Düşününce gerçekten ortaokuldan bile--"

"Bekle," dedim sinirim bozulduğundan gülüp. "Naomi Dove'la değil ikinizle de konuştu öyle mi? Beni ikna etmek için bir de oyun kurdunuz? Sırf Naomi'yi affedeyim diye."

Olivia ağzını açtı ama Dove araya girdi. "Cands, Rupert'ı gerçekten sevmiyordun bile."

"Tanrım!" Yataktan kalkınca kahve bardağı devrilip, Dove'un yatağına döküldü. Ama hiçbirmizin umurunda olmadı. "Dove, bu mesele Rupert değil! Rupert gidip kendini becerebilir. Olay Naomi'nin benim en yakın arkadaşlarımdan biri olmasına rağmen erkek arkadaşımla öpüşebilmesi. Ya da belki de daha fazlası. Kim bilir? Ona inanmıyorum. Oh, sarhoş oldum gidip arkadaşımın erkek arkadaşını öpeyim demezsin."

Olivia da ayağa kalktı. Beni sakinleştirmek ister gibi ellerini havada tutuyordu ama bana dokunmuyordu.

"Sakin ol, Candice. Kimsenin kimseyi ortada bıraktığı yok. Sadece... çok değiştin. Dove'la bunu konuşuyorduk. Artık eskisi gibi bizimle alışverişe çıkmıyorsun. Ailende problemler olduğunu biliyorum ama garipsin. Sonra şu Daniel var. Yani... okulda herkes ikinizin çok manasız olduğunu söylüyor."

"Bu mu yani? Sırf popüler çocuklarla çıkmıyorum, ailevi problemlerim yüzünden alışverişe çıkmak istemiyorum ve matematik kulübünden biriyle çıkıp, sizin de popüleritenizi düşürüyorum diye mi tüm bu telaş?"

Dove yatakta üzgünce iç çekti. "Geçen seneyi özledim," dedi. Elbette özleyecekti. Dove her zaman göz önünde olup, ona iltifatlar yağdıran yapmacık insanlarla dolup taşan grupları sevmişti. Koridorda yürürken herkes ona bakmıyorsa, bu bir alarm demekti. Naomi'yle arkadaşlığını bitirmek bunu da kaybetmek demekti. Ve elbette benimle arkadaş olmayı göze alamayacaklardı.

"Biz arkadaşız," dedi Olive bana yalvarır gibi bakarken.

"Doğru," dedim başımı sallayıp. Şimdilik. "Benim gitmem lazım."

"Nereye?"

"Bilmiyorum."

***

Ağlamamak için kendimi tutarken- bunun üzüntüden çok ama çok daha büyük bir payı öfkemdendi- Daniel'a mesaj attım. Dove'un arabası ile buraya gelmiştim. Elbette hala ehliyetime ulaşamıyordum.

Daniel saniyeler sonra beni aradı. "Hey," diye mırıldandı.

"Hey. Ah... çok gerekli olmasa aramazdım ama beni alabilir misin?"

Birkaç saniye hatta sessizlik oldu. "Bir sorun mu var? Sesin çok iyi gelmiyor."

"Evet, evet. İyiyim. Sadece... on dakikalık bir mesafe."

"Tamam yeri mesaj at."

Daniel gelene kadar biraz yürümeye karar verdim. Böylece öfkemi yatıştırabileceğimi umuyordum. Rüzgar hırkamın içinden girip göğsüme kaçsa da aldırmadım. Evden elimden geldiğince uzakta olmak istiyordum.

Daniel gelip, arabaya bindiğimde neredeyse donmak üzere olduğumu ancak fark edebildim. Araba sıcacıktı.

"Sana ne oldu?"

İç çekip koltukta geriye yaslandım. Gözlerimi kapatıp hırkama sarıldım. "Sadece beni evime bırakır mısın?"

"Dove'la mı tartıştınız?"

Başımı iki yana salladım. Bana baktığını hissedebiliyordum yine. Ne zaman bana baksa hissediyordum bunu. "Önemli bir şey değil."

"O halde Denise'e gelmek ister misin?"

Başımı kaldırıp yüzünü süzdüm. "Ne?"

"Oradan geliyorum. Hala senin kız arkadaşım olduğuna inanmıyorlar. Bu yüzden ben de onlara senin hayal ürünü olmadığını kanıtlayabilirim."

Bir şey demedim. Gerçekten gitmek istiyor muydum? Birazcık. Dove ve Olivia, Daniel ile tanışmaya pek hevesli değillerdi. Daniel da aynı şekilde onları yeterince tanıdığını, zaten sosyal açıdan beceriksiz bir çocuğun o kızların arasına sokarsam muhtemelen bir ambulans çağırmam gerekeceğini söylemişti.

Şimdi ona kızdığım için kendimi suçlu hissediyordum.

"Hadi," dedi. Sırf beni ikna etmek için böyle gülümsüyordu. "Senin evde tek başına kalıp, arkadaşların yüzünden ağlamana izin vermeyeceğim."

Galiba Daniel'la aramızdaki en büyük fark buydu. Ben onu sorularımla tanımaya çalışırken o beni izliyordu. Dikkatli bir biçimde. Zekice karakterimi benden bile daha iyi çözümlüyordu.

"Bazen senin kadar yakışıklı bir çocuğu hakketmek için ne yaptığımı düşünüyorum."

"Bazen senin kadar astigmat bir kızı hakketmek için ne yaptığımı düşünüyorum."

If This Is LoveWhere stories live. Discover now