On Bir: Çılgın Saatler

2.5K 246 8
                                    

Arabaya o kadar hızlı atladım ki, Daniel az daha içmekte olduğu enerji içeceğini püskürtüyordu.

"Neler oluyor sikeyim?"

"Geç kaldım!"

"Şey, evet bir buçuk aydan sonra fark etmene sevindim doğrusu."

"Hayır! Bu sefer gerçekten geç kaldım."

Daniel enerji içeceğinin kapağını kapatıp gaza atıldı. Önüme düşen çantam garip sesler çıkardı. Benim aksime Daniel oldukça rahat görünüyordu.

"Biraz sakin olabilir misin? Geç falan kalmadın. Saat daha dokuz değil."

"Bugün cankurtaranlık yapmıyorum. Lobi görevlisiyim. Ve şu halime bak!"

Yoldan gözlerini çevirip bana baktı fakat neden bahsettiğimi anlamamış, yüzümün ölü zombiye- evet zombiler zaten ölüler ama onların tekrar öldüklerinde neye benzeyeceklerini düşünürsek tam olarak öyle görünüyordum- benzediğini fark edememiş gibiydi.

"Berbat görünüyorum!"

"Ben pek bir fark göremedim," dedi.

Sanırım neden bu çocukla arkadaş olmaya çok hevesli olmadığımı şimdi daha iyi anlıyordum.

Arabanın aynasını indirdim. Sahile bağlı otellerden birinde bugün lobide görevli olarak çalışacaktım. Bir günde aldığım maaşın iki katıydı ve tuzlu saç, cayır cayır yanan ten ve üstüme yapışan mayolar yok demekti.

Fakat dünkü partiden sonra kendime gelmekte zorlanmıştım.

Aynada ölü balık gibi bakan gözlerimle karşılaşınca az daha öğürüyordum. Açık kahverengi gözlerim şu an bal renginde parlıyorlardı fakat içeri, loş ışığa girdiğimde mide bulandırıcı bir sarı rengindeymiş gibi görüneceklerinden emindim. Normalde bu kadar berbat halde olmazlardı ancak göz altı torbalarım, halsizliğim ve dayanılmaz hasta gibi sarımsı tenimle birleşimde ortaya bu çıkacaktı adım gibi emindim.

"Suyun var mı?"

Çantasını işaret edince uzanıp arkadan sırt çantasını kaptım. İçini karıştırırken yedek bir gömlek, bir defter, bir kitap- Sapiens belki?-, iPod, kulaklıklar- evet kulaklıklar, kulaklık değil- ve birkaç kalemle karşılaştım. Üstelik bu sadece ön gözüydü.

Suyu aldıktan sonra çantayı geriye attım. Önce bana çantasına sert davrandığım için ters ters baktı ama diş macununu fırçama sıkıp şişeden bir yudum su aldığımda hiçbir şey söylememeye karar verdi.

"Sana ne oldu?"

"Sosyal, normal, liseli gençler buna partilemek diyor."

"Bense berbat ağız kokusu diyorum."

Ona aldırış etmeden biraz daha su alıp camdan aşağı tükürdüm. Bunun için para cezası bile alabilirdim belki fakat acil bir durumdaydım. Geç kalamazdım.

Saçlarım hala ıslak oldukları için camı hızla kapadım. Kabaran, berbat saçları kimse görmek istemezdi eminim.

Ayağımı torpidoya uzatıp hızlıca çıkardığım jileti bacağımın üstünden geçirdim. Dikkatlice tenimi süzüp başka pürüzlü bir nokta için bakındım ama jileti gezdirdiğim bölge dışında oldukça iyi görünüyordu.

Küçük bir kan bacağımda süzülünce Daniel bir anda bağırmaya başladı.

"Aman tanrım! Candice sen deli misin!"

"Ne?" Şaşkınca ona baktım. Önce bana sonra elimdeki jilete sonra kanayan bacağıma baktı. Dehşete düşmüştü.

Erkekler.

"Bacağını arabada alamazsın, bu hiç sağlıklı değil! Ayrıca tehlikeli! Tanrım, çabuk kaldır onu."

"Sadece birkaç damla kan, Daniel."

Islak mendille bacağımı sildim. Hala bana şok olmuş, sanki sadece pürüzsüz hissetmek değil de bilerek bacağımı kanatmak istiyormuşum gibi bakıyordu.

"Seni sahile bırakmayacak mıyım?"

"Hayır, otele."

Maskaramı kirpiklerime sürerken bana baktığını hissediyordum ama ona dönüp bakarsam yine aptalca bir konuşmaya girip, sürmeyi bitirmediğim rimelimin kurumasına neden olacaktım.

Bu yüzden sadece göz kapaklarımı açıp kaparken maskaramı sürmeye devam ettim.

Rujumu sürerken hala gözlerini üstümde hissedince sonunda dönüp ters ters ona baktım. "Ne var, Sırık?"

Kirpiklerime dikkatle baktıktan sonra tatmin olmuş bir şekilde kafasını salladı. "Kız olmak yorucu değil mi?"

"Hayır. Eğer isteseydim makyaj yapmayıp, pantolon giyerek de aynı şeyi sürdürebilirdim. Fakat bu tür şeyleri seviyorum."

"Bazen Hillary Clinton gibi konuşuyorsun."

Aynayı kapayıp çoktan otelin önünde olduğumuzu fark ettim. Elbisemi aşağı çekip biraz düzelttim.

"Bununla ilgili bir problemin mi var?"

"Hayır," dedi omuz silkip. "Hoşuma gidiyor."

Gülümseyen suratına ne dediğinin farkında mısın demek isteyen ifademle baktım fakat pek oralı değildi. Sadece oteli süzmeye başladı.

"Nedeni seni lobi görevlisi olarak istediler?"

"Çünkü Portekiz'den konukları geliyor."

"Yani?"

"Yerleşmelerine yardım edeceğim. Çevirmenlik. Sadece birkaç cümle için bu kadar para alacağıma inanamıyorum. Palms&Palms Beach'in yöneticisine yağ çekmek sonunda bir işe yaradı sanırım."

Gözlerini otelden ayırıp tekrar bana baktı. Yüzünü buruşturmuştu. "Sen Portekizce biliyor musun ki?"

Vay canına Daniel, bugün de beni şaşırtan sensin.

"Ailem Brazilyalı, Daniel."

Beni tekrar süzdü. Brezilyalı olup olmadığıma karar vermeye çalışıyor gibiydi. Daha önce bir tane gördüğünden bile emin değildim.

"Oh," dedi yavaşça. "Latine pek benzemiyorsun."

"Akşam beşte burada ol."

"Tamamdır."

If This Is LoveWhere stories live. Discover now