Sona Yaklaşırkene

2.7K 209 235
                                    

"Böyle çıkacağına emin misin?" diye sordu Draco. Onun sesiyle havalı havalı yürümeyi bırakıp pelerinimi savurarak ona döndüm.

"Ne var ki halimde?" diye sordum üstüme bakarak. Üstümde bir pantolon ve üstünde Marvel yazan kısa kollu bir tişört vardı. Tişörtüm verdiğim onca kilodan sonra bol geldiği için sarkan uçlarını pantolonumun içine sokmuştum. Pantalon düşüp durmasın diyeyse bulduğum bir kemeri takıp olabildiğince sıkmıştım.

Savaşırken bir de düşen pantolonumu kaldırmakla mı uğraşıcam.

Düşünsenize Voldy'le asa tokuşturuyorum. Voldy tam Avada- derken bekle pantolonum düşüyo diye sözünü kesip pantolonumu yukarı çekiştiriyorum.

Neyse.

"Mayıs'a yeni girdik Mary." dedi Draco kaşlarını çatarak. "Ve sen gidip kısa kollu bir muggle şeyi giyiyorsun. Ölüm yiyenler öldürmese hava öldürücek."

"Uzun kollu olsa hareketlerimi engelliyo."dedim tekrar yürümeye başlarken. "Ayrıca siz cübbeyle rahat rahat savaşabiliyor olabilirsiniz ama ben kollarımdan sarkan kocaman cübbe kollarıyla bir şey yapamıyorum. Kollarımı habire kıvırmak hiç hoş değil."

Kimsenin olmadığı bir ara sokağa girdiğimizde dönüp eliyle bana vıdı vıdı işareti yapan Draco'ya baktım.

Ben aniden döndüğümde havada kalan elini sanki kafasını kaşıyacakmış gibi kafasına götürdü. Yaptığını görmezden gelip yanında sallanan elini tuttum.

"Cisimlenebiliyor musun?"diye sordum karanlıkta fosforlu tesbih misali parlayan gözlerine bakarak.

"Evet." dedi kafasını yukarı aşağı onaylarcasına sallarken. "Güzel." diye mırıldanıp elini daha sıkı tuttum.

"Çünkü ben en son yaptığımda saçlarımı septirmiştim ve bu sefer kulaklarımı kaybetmekten korkuyorum." diyerek duraksadım. "Daha da kötüsü burnumu."

Draco birkaç saniye boyunca gülmemek için kendini tutar gibi göründü. Ardından dayanamayıp bir kahhkaha patlattı. "Karanlık Lord'un xkndjznsjz suratı xjsbjxbsjx yerine senin xjndjxnskxn yüzünü hayal ettim djnsjxns de."

Tamam. Evet belki biraz komik olabilirdim. Ama biraz.

Ben de gülümseyip Draco'nun eksenimiz etrafında dönerek ezici karanlığın içine dalmasını bekledim.

Ayaklarım en sonunda yere değdiğinde kafamı yere eğip içimdeki her şeyi çıkardım. Bu cisimlenme şeysi bana hiç iyi gelmiyordu.

"İyi misin Mary?"diye sordu Draco endişeyle. Bir şey demeyip yüzümü buruşturmakla yetindim.

"Çok sarsıyorsun."dedim en sonunda konuşabildiğimde. Ağzımda kalan tat midemin bulanmasına yol açıyordu.

Draco cevap vermeden elime geçen dün aldığım dürümün yanına verdikleri beleş suyu tutuşturdu. Bu suyu sırf beleş diye eve gidene kadar elimde taşımıştım.

Nerde beleş oraya yerleş.

Suyu içtiğimde Draco onu alıp küçülterek cebine koydu.

Kafamı kaldırdım ve Hogsmeade High Street'i gördüm: karanlık dükkan cepheleri, köyün gerisindeki kara dağların silueti, ilerideki yolda Hogwarts'a giden dönemeç ve Üç Süpürge'nin pencerelerinden vuran ışık. Kalbi hoplayarak ve iliklerime işleyen bir netlikle, yaklaşık bir yıl önce burda nasıl gezindiğimi hatırladım. Bütün bunlar bir saniyede, suyu Draco'ya verdiğim sırada meydana geldi- ve sonra, ayağım birini öne atamadan, olan oldu.

Hava, bana crucio yapıldığında attığım çığlığa benzeyen bir çığlıkla yırtıldı. Tabi bi benim çığlığım edemezdi ama idare ederdi.

İkiz-(HARRY POTTER)-Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon