Bölüm 59/🤴👸🐉

9.7K 1.2K 84
                                    

Ares muhafızlar eşliğinde götürülürken, gözlerimi ondan ayırmadım. Canım acıyordu, kalbimin ağrısı dayanılmaz bir alırken gözlerimi kapattım. Gözümden, yanağıma doğru süzülen tek damla yaşın izlediği yolu hissettim. Gözlerimi açtığımda gitmişti.

Arkamı dönüp, ormanın içine giden patikaya doğru yürüdüm. Kimseyi görmek istemiyorum, kimseyle konuşmak istemiyordum. Buradan uzaklaşmak tek isteğimdi. Adımlarımı birbiri ardına atarken ağaçlardan birine elimi koyup, başımı kaldırdım. Nerede olduğumu anlamaya çalıştım, patika yoldan çoktan çıkmıştım.

Kaybolmuştum.

Sırtını ağacın gövdesine vererek olduğum yere çöktüm. Burada ölsem kimse beni aramaya gelmezdi. Rose için endişe ederlerdi, onu ararlardı. Kimse Gül'ü tanımıyordu, bilmiyordu. Gül ölse kimsenin umrunda olmazdı.

"Beni neden kandırdın Ares? Oysa ben o yalanlara inanmaya bile dünden hazırmışım. Bu zamana kadar görmezden gelmiştim ama dayanamadım bana küçük kız dediğinde." Sessizce fısıldarken, elbisenin eteğini sıktım avucumda.

Ben ne zaman güvende hissetsem bana hep küçük kız derdi. Saklardı beni bütün kötülüklerin içinden çekip alırdı. O düğün günü de bulmuştu beni, şelaleden aşağıya atladığımdada. Gözlerimi kapatıp, başımı ağacın sert gövdesine yasladım. O kadar dışarıda tutmuştum seni, şimdi nasıl bir anda kalbimi ele geçirirsin?

"Prenses Rose!" Seslerle birlikte gözlerimi açtım. Birisi Rose'un kaydolduğunu fark etmişti.

"Buradayım!" diye bağırdım.

Sesler bana doğru gelirken, ayağa kalktım. Perişan haldeydim. Yere oturduğum için elbisenin çoğu çamur olmuştu, ağladığım gözlerim kızarmış be şişmişti. Dış görünüşüm içimden daha iyi durumdaydı belki de. Çünkü içim tamamen paramparça haldeydi.

"Prenses şükürler olsun buldum sizi" diyerek önümde selam veren Kraliyet Baş Muhafızı elinde ki pelerini omuzlarıma bıraktı sonrasında.

Pelerine sarılırken şapkasını başıma geçirdim. Kimsenin beni bu halde görmesini istemiyordum. Arkadan birkaç kişi daha gelmişti ama sadece basacağım yerlere bakıyordum. Omuzlarım aşağıda, gözlerimin altına kadar gelen pelerinin şapkasıyla kendimi gizliyordum.

"Prenses Rose." Elyesa'nın endişeli sesini duyunca durdum.

Ben hareket etmeden bana dokunmayacağını bildiğim için kolumu kaldırdığımda sıkıca tuttu beni. Ondan dayanak alarak yürümeye devam ettim. Patika yola geldiğimiz de atların sesini duydum. Daha fazla yürüyecek halim kalmamıştı zaten. Elyesa'nın bindiği atın arkasına muhafızın yardımıyla bindim. Saraya çokta uzak olmadığı için kısa sürede varmıştık.

"Güzel kızım bizi çok endişelendirdin." Attan indiğim an bana sarılan anneme kısaca karşılık verdim.

"Ben kayboldum sanırım, üzgünüm sizi endişelendirdiğim için" dedim sessizce fısıldayarak.

"Ne hale gelmişsin, çok üşümüşsün." Kraliçenin elleri ellerimi tutarken fark etmiyordum bile üşüdüğümü.

"Dinlenmek istiyorum sadece." Yalnız kalmak istiyordum.

"Tabi, Prensesi odasına götürün." Emriyle birlikte Elyesa'nın tekrar yanıma gelmesi bir oldu.

Sarayın koridorlarından geçerek, odama girdim. Benim olmayan odama. Bunların hiçbiri benim değildi, ne bu saray benim evimdi ne Kral ve Kraliçe benim annem ve babamdı. Ben Rose değildim, onun gibi davranıyordum sadece. Biz dış görünüş olarak aynıydık ama ruhlarımız farklıydı. O Rose'du, ben Gül'düm.

"Elyesa banyo yapmak istiyorum" dedim üstümde ki pelerini çıkartıp kenara koydum.

Odanın içinde küçük bir banyo daha vardı kişisel ihtiyaçlar için ama musluktan sıcak su akmıyordu tabi. Büyük bir küvet vardı içi sıcak suyla dolduruluyordu. Elyesa odadan çıkıp yanında üç kızla birlikte geri döndü. Pencerenin önünde ki koltuğa oturdum, getirdikleri kovarlarda ki suyu banyoya taşırken. Hepsi çıktıktan sonra üstümü çıkartıp banyodan içeriye girdim. Elyesa gitmeden kurulanmam için havlu benzeri bir kumaş bırakmıştı yatağın üstüne, onu da yanıma almıştım. Banyo altın varanlarla döşenmiş tam bir saraya yakışır türdendi. Kumaşı kuru zemine bırakıp küvete doğru ilerledim. Beyaz köpeklerle dolu çok güzel kokan sıcak suyun içine girdiğim an kendimi tamamen bıraktım. Artık çok yorulmuştum.

Suyun içine tamamen daldığımda gözlerimi açtım. Her şey çok bulanık görünüyordu. Nefesimi tuttuğum an içinde ölümümü düşündüm. Çok yakın bir süre içinde ölecektim. Peki kendimi bıraksam ne kadar daha yaşayabilirdim ki? Aklımda ki saçma düşünceleri uzaklaştırıp yüzeye çıktım ve derin bir nefes aldım. Ciğerlerime dolan havayla birlikte görüşüm netleşti.

Şu an kesinlikle hayal görüyordum. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Gözlerimi kapatıp, tekrar açtığımda halen orada duruyordu. Sakin ol Gül bu gerçek değil diye kendimi kandırsam da gayet gerçek duruyordu.

Devam edecek...

Modern Zaman Prensesi (Tamamlandı)Where stories live. Discover now