Bölüm 13/🤴👸🐉

15.4K 1.6K 189
                                    

Kapıyı kapattıktan sonra derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapatıp birkaç saniye düşündüm. Arel haklı olabilirdi ama nedense o an içimden geçenleri söylemek istemiştim. Gözlerimi açtığım da irkildim. Ares tam karşımda kollarını önünde bağlamış bana bakıyordu. Gözlerine bakmamaya çalışarak konuştum.

"Ne zaman geldin, hiç duymadım."

"Çok dalgınsın" dedi benim sessiz çıkan cümleme karşı net bir şekilde.

"Kendimi farklı hissediyorum. 22 yaşındayım ve hayatım da son birkaç gündür çok fazla şey oldu. Anlam veremiyorum" derken gözlerim kısılmış halının bir noktasına odaklanmıştı.

"Belki de kkaybolmuşsudur. Yolunu bulmak istiyorsan en parlak yıldıza bak sana belki ışık olur."

Daha fazla kafam karışırken gözlerine bakmaya cesaret ettim. Simsiyah irisleri onu ilk gördüğüm gün ki gibiydi. İçine çekiyordu derin bir kuyu gibi ama o kuyudan çıkacağının garantisi yoktu.

"Sana dokunmak istiyorum."

Ağzımdan çıkan bu aptalca cümleye başkası kursa kahkahalarla gülerdim. Sapık gibi görünüyor da olabilirim şu anda pek emin değildim. Ares ise muzip bir gülümseme eşliğinde kollarını serbest bırakıp iki yana açtı. Bu 'izin veriyorum' demek oluyordu.

Yavaş adımlarla kendime kanıtlamak istediğim biraz önceki olay için ilerledim. Ya tarihle kafayı bozup, eski Roma dönemini kafamda yeniden yazıyordum ya da Ares'e gerçekten de dokunduğum da o görüyü görmüştüm. Şu an korkuyor olmam gerekiyordu sanırım ama ben ona dokunacağım için titriyordum.

"Sakin ol seni yemem." Alaylı bir şekilde kurduğu cümleye karşı yutkundu. Onun da belli etmese de gerildiğini seziyordum.

Elimi yavaşça kaldırıp göğsüne koyduğum da sıcaklık sardı etrafımı. Çok sıcaktı fazlasıyla hem de. Göğsünün kalkıp, inişinden nefes seslerini başımın hemen üstünden duyabiliyordum. Daha önce ki gibi bir şey olmadı. Gözüm kararmadı bu sefer ama yine o tanışıklık hissi içimde bir yere dokundu. Arel'de olduğu gibi.

"Sanırım gitsen iyi olur" dedim göğsünden elimi çekince. Gözlerine bakmıyordum yine.

Bir şey söylemeden yanımdan geçip, kapıyı açtı ve arkasından kapanan kapının sesini duydum. Ben birisinin kalbini kırmayı sevmezdim. Ares'in kalbi kırıldı mı? Şu an düşüncelerimden birisi buydu. Diğerleri ise bir up yumağı gibiydi iç içe geçmiş.

Mutfağa geçip kahve için koyduğum suyun altını kapattım. Yatak odama girdiğim de kendimi yatağın üstüne bıraktım. Hayatıma aniden giren bu iki adam ile nevrim bir anda dönmüş Gül olmaktan çıkmıştım. Eski ben olsam bu iki adamı evime almak değil, sert bir üslupla terslerdim. Ama bir şey vardı işte adını bir türlü koyamadığım. Derinler de bir yerde o kadar tanıdık bir histi ki bu...

Gözlerimi kapatıp kendimi demirlediğime ikna etmeye çalışırken uyuya kaldım.

Ares yine üstünde siyah pelerini ve bol siyah pantolonuyla bana bakıyordu. Zifiri bir siyahtı gözleri, simsiyah sacları alnına dökülmüştü. Elini yavaşça bana uzattı ve saçlarımından bir tutamı parmaklarının arasına doladı. Bu sefer geri çekilmek yerine gözlerine daha cesur bir şekilde bakıyordum.

"Rose, yaşaman için herkesi yaşatırım. Ben Karanlığın Prensi, senin yaşaman için gökyüzündeki en parlak yıldızımdan vazgeçiyor, yaşamlarımdan birisini sana hediye ediyorum. Karanlık beni alırken, Aydınlığa seni veriyorum. Tek şey istiyorum ; Yaşa, Rose."

Sözleri rüzgarın taşıdığı bir uğultu gibi yayıldı. Şimdi fark ediyordum nerede durduğumuzu. Bir dağın üstünde, beyaz bir kapının önündeydik ikimizde. Kapı ardına kadar açılırken benim için Ares, geri çekildi. Parmakları arasından kurtulan saç tutamım eski yerini aldı.

O'na arkamı dönüp, kapıya doğru ilerledim. Beyaz ışık beni tamamen sarmalarken, bütün her şey yok oldu.

Yatakta bir sağ bir sola dönerken derin bir nefes alıp sonunda kalktım. Bütün gece gördüğüm bölüm pörçük rüyalarla ile başım ağrımaya başlamıştı. Ne gördüğümü tam hatırlamayasam da Ares'in siyah gözleri bir türlü aklımdan gitmiyordu. Gözlerine dün uzun süre baktığım için aklımda yer edinmiş olmalıydı.

Dün gece yapmadığım kahveyi mutfağa gidip yapmaya karar verdim. Su ısıtıcısının altını açıp, banyoya girdim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra daha iyi hissediyordum. Kahvemin yanına kendime sandiviç hazırlayıp hızlı bir şekilde kahvaltımı yaptım. Otobüs saatine az bir zaman kalmıştı.

Üstüme asker yeşili uzun salaş bir gömlek giyip, altına beyaz bir pantolon tercih ettim. Saçlarımı toplayıp, beyaz spor ayakkabılarımı giydim. Çantamı ve yağmurluğumu alıp, kapıyı kitledim. Bu ara baharın gelmesiyle oldukça fazla yağmur yağıyordu.

"İstersen okula bırakabilirim sonuçta ikimizde aynı yere gidiyoruz."

Modern Zaman Prensesi (Tamamlandı)Where stories live. Discover now