Bölüm 49/🤴👸🐉

9.8K 1.2K 132
                                    

İçeriye giren yeni Prens cılız, üflesem uçacak gibiydi. Deynek desem tam yerine oturmuş olurdum. Yanımda duran kıza bakış attığımda bana doğru eğilip tekrar bilgi verdi.

"Sınırdaki Krallık olan, Batı Diyarın Prensi efendim. Babasıyla, babanız iyi ilişkiler içinde ve uzun süredir barış var aramızda. Hiç evlenmemiş."

"Prenses Rose, Batı Diyarın Prensi Leonard" diyerek takdim edildiğinde önümde hafifçe eğilip reverans yaptı.

"Hoş geldiniz" diyerek tebessüm ettim. En azından Krallıklar arasında bir hukuk vardı ve karısını boşamamıştı benimle evlenmek için.

"Emrinizdeyim Prensesim" dedi.

"Kendinizi tanıtır mısınız?" Birine bu soruları sormam gerekiyordu, dikkat çekmek istemiyordum.

"Krallığımın en büyük varisiyim, Ordunun Komutanıyım."

O kollarla kılıç tutması zor olmuyor mu diye soracaktım ki ağzımı kapalı tuttum. Cidden anoraksiya gibi duruyordu. Sağlıksız bir zayıflığı vardı. Eğer yakın arkadaş olsak ya da biraz olsun birbirimizi tanısak ona bu konuda birkaç tavsiye verirdim.

"Geldiğiniz için teşekkür ederim Prens Edouard" dedim.

Bu Prense'te giderken derin bir of çektim. O kadar Prensi bir güne sığdıramazdım, hepsini geri çevirmekte sorun yaşatır mıydı emin değildim. Evlenmek istemiyorum desem Krallık devam edeceği için sıra Anabellaya geçerdi ki daha yeni on sekiz yaşına girmişti. Onun için daha erkendi.

"Sıradaki Prens Deniz Krallığından geliyor. Kendisi oldukça değişik biridir" dediğinde kaşlarımı çattım.

Burada değişik olmayan biri var mıydı?

İçeriye giren Prensi anons ettiklerinde Prens Danny karşıma geçti. Ne diğerleri gibi reverans yaptı ne de kendisini tanıtma zahmetine girdi. Oturduğum yerden kalkıp masaya doğru ilerledim. Karşımdaki adamı incelediğimde yirmilerinin ortasında, saçları siyah kıvılcık ve gözleri açık yeşildi. Gözlerine baktığımda bana yosun tutmuş bir gölü anımsattı.

"Hoş geldiniz, oturmaz mısınız?"

Sorumla birlikte başını hafifçe öne eğdi ve ben oturmadan sandalyemi hafifçe geriye çekti. Ben oturduktan sonra kendisi de yerine geçti. Konuşamıyor muydu yoksa konuşmak mı istemiyordu merak etmiştim.

Buraya neden geldiniz?" Meraklı sorumla birlikte bakışlarımız buluştu.

"Ailem sizin Krallığınızla birlik olmak istiyor ve bunun en iyi yolunun evlilik olduğuna kendilerini ikna etmiş durumda." Duru ve net çıkan ses tonuyla gülümsedim.

"Siz buna pek inanmıyor gibisiniz?" Tek kaşını kaldırıp sorduğumda, cevabı gecikmedi.

"İnsanları belli bir amaç uğruna kullanmayı sevmiyorum diyelim. Sizi Krallığınız için değil siz olduğunuz için tanımak isterdim bu şartlar altında olmasak" dediğinde etrafa baktı.

"Şu an bir zorunluluk gibi hissediyorsunuz değil mi?" dediğim de şaşırarak bana baktı. "Şaşırmayın, şu an bende öyle düşündüğüm için biliyorum. Zamanım fazla yok maalesef, akşam yemeğinden görüşürüz." Masadan kalktığımda bu sefer gerçekten şaşkına dönmüştü.

Prens Danny dışarı çıkarken yanımda ki kız oldukça şaşkındı. Sanırım Rose böyle bir şey yapmazdı ama şansa bakın ki ben Rose değildim.

"Söyle hadi" dedim ona bakarak.

"Açıkça buraya istemeden geldiğini söyledi ama siz onu kabul ettiniz. Neden efendim?" dediğinde konunun aslı anlaşılmıştı.

"En azından dürüst davrandı. Sanırım değişik insanlar daha çok ilgimi çekmiyor" diyerek yanıtladım.

Danny benimle evlenmek istemiyor çünkü diyecek halim yoktu. Hem bir Prensi davet etmiştim, hem de onun evlilik düşünmediğini bildiğim için istediğim an bunu bahane ederek vazgeçebilirdim. Bana böyleleri gerekiyordu, hırslı değil sadece bir şeyler uğruna zorunlu olanlar.

"Sıradaki Prens Çöl Diyarından" dediğinde kapılar açıldı.

"Çöl Prensi Vestro" diye bağırdı muhafız.

İçeri giren adam bana masadaki tavukla sanki aynıymışız gibi bakan o pis oburdu. Yüzümü ekşitmemek için kendimi zor tuttum. İki yüz kiloyu geçkindi, adama silahla ateş etseler yağ katmanlarından geçip organını bulamazdı. Bu adam benim üstüme otursa, pastırma olarak servis edebilirlerdi beni. Gerçi bu şişko için fark edeceğini sanmazdım.

"Kendisi çok fazla yemesi ile biliniyor, bir oturuşta bir öküzü yiyormuş. Çöl halkı kıtlıkla boğuşuyor, bu yüzden sizinle evlenmek istiyor."

Halkının neden kıtlık çektiğini adama bir kez bakan herkes anlardı zaten. Yemedim yedirdim, içmedim, içirdim lafı bunun halkına ait galiba. Kurbanda kesmek için mi beslediniz bunu diye sorasım geldi.

"Prensesim" diyerek reverans yaptı.

"Çıkabilirsiniz" dedim gözlerindeki o pis bakışlara dayanamayarak.

"Ama henüz konuşmadık bile bari bir şeyler yeseydik" derken bana doğru ilerliyordu.

"Daha ne yiyeceksin be! Dünyayı yemişsin zaten" dedim geri geri giderken. Muhafıza bir bakış attığımda bize doğru geliyordu. Pis obur tam koluma sarılacağı sırada geriye doğru devrildi.

Başımı kaldırıp baktığımda mavi gözleriyle karşılaştım. Ah Arel fazla beklemedin mi beni?

Devam edecek...

Modern Zaman Prensesi (Tamamlandı)Where stories live. Discover now