Bölüm 20/🤴👸🐉

13.7K 1.7K 153
                                    

Gözlerimi sımsıkı kapatmıştım. Suyla buluşacağım anda havalı asılı kalmıştım. Gözlerimi açtığım da belimde hissettiğim eller ile arkamdan birinin beni tuttuğunu anladım. Arel beni yakalamış mıydı yeniden?

Suyun üstüne baktığım da gördüğüm gölgeyle yutkundum. Kanatları vardı! Beni kendine çevirip kucağına aldığın da tanıdık yüzle gözlerimi kırpıştırdım. Ares'in kolları arasındaydım ve onun iki yana açılmış simsiyah kanatları vardı. Bakışlarım hayranlıkla kanatlarına kaydı.

Ben zorlukla yutkunurken kanatları hareket etti ve yukarı doğru çıkmaya başladık

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Ben zorlukla yutkunurken kanatları hareket etti ve yukarı doğru çıkmaya başladık. Şelalenin yüzüme damlayan sularıyla gözlerimi kapattım. Ares'in daha fazla hızlandığını hissediyordum rüzgarın etkisiyle. En sonunda hareketi kaldığında gözlerimi açtım ve kapkara dipsiz bir kuyu olam gözleriyle karşı karşıya kaldım.

"Bunu yapacağını tahmin etmeliydim yaramaz kız" dediğin de dudakları kıpırdadı. Arkasından ise bir küfür savurdu sessizce.

Ayaklarım yere değdiğinde beni bıraktığını anladım ve dengemi sağladım. Karşımda duran Arel ise kaşlarını çatmış, ellerini yumruk yapmıştı. Ares'e döndüğüm de kanatlarının kaybolduğunu gördüm. Nedense daha yakından bakmak istemiştim.

"Sen mi getirdin onu buraya?" dedi Arel soğuk çıkan sert sesiyle.

"Hayır ama içeri girdiği anda varlığını hissettim. Çıkış yolunu ancak kendisi bulabilir" dedi Ares. Benim anlamadığım bir dili konuşuyormuş gibiydiler. Söyledikleri kelimeleri anlasam da konu hiçbir anlam ifade etmiyordu benim için.

"Delirmek üzereyim! Neler oluyor lütfen bana açıklayın. Biriniz kocam olduğunu iddaa ediyor diğerinin kanatları var resmen!" diyerek ikisinin arasında durdum ve isyan ettim.

"Fırsatları hiç kaçırmıyorsun bakıyorum da hemen söylemişsin." Ares bir adım atarak Arel'e doğru yaklaştığında sinirli görünüyordu.

"Anlaşma diğer taraf içindi hatırlarsan. Bu arada kanat numarası demek? Son ana kadar beklediğine nedense eminim." Arel'de bir adım attığında arada resmen bir çatırdama oluştu.

Başımı iki yana sallayıp köprüde ilerlemeye başladım. İkisinin de ne dediğini anlamadığım halde halen birbirleriyle uğraşmaya devam ediyorlardı. En azından çıkış kapısını kendim bulabileceğimi öğrenmiştim. Buralarda bir yerde bir çıkış kapısı olmalıydı çünkü geldiğim yerden fazla uzakta değildim.

"Rose!" diye seslendi ikiside. Demek akıllarına gelebilmiştim sonunda!

Merdivene yine bir basamak bastığım da kendimi sonunda buldum. Ormanın içine tekrar girerken, etrafımı dikkatlice inceliyordum. Ağaçların arasından geçerken geldiğim yolu anımsamaya çalıştım. Buradan bir an önce çıkmam gerekiyordu. Kuş sesleri tekrar gelmeye başladığında şelaleden biraz daha uzaklaşmıştım.

"Nereye gidiyorsun?" Arel'in arkamdan gelen sesine, dönmeden cevap verdim.

"Geldiğim yeri bulacağım ve buradan çıkacağım" dedim ters bir şekilde.

Şu an bana yardım etmeleri gerekiyordu. Oysa ikisinin bu durum pekte umurunda gibi değildi. Ares'e göz ucuyla baktığımda üstündeki kıyafetleri yeni fark ediyordum. Siyah bir gömlek, ketene benzeyen salaş bir pantolon -tabiki siyah- ve yarım siyah botlar. Arel ile tamamen aynı giyinmişlerdi ama birisi siyahken diğeri beyazdı. Tekrar önüme döndüm ve bir yere takılmadan eteklerimi yukarı topladım. Keşke bende pantolon giyseydim, ne vardı elbisede!

Ormanlık alandaki patikayı takip ederken ikiside peşimden sessiz bir şekilde ilerliyordu. Soracak milyonlarca sorum vardı ama önceliğim buradan çıkıp kendi dünyama geçmemdi. Burada orman daha canlıydı, yaşıyor gibiydi sanki. Ağaçlar daha yeşil, çiçekler daha canlı ve hayvanlar daha cana yakın. Ağaçtan sarkmış bana doğru bakan sincaba gülümsedim.

Ormanın içinde, ağaç yaprakların arasından sızan güneşle aydınlanan yoksa devam ediyordum. Aslında bu kadar korkusuz olmamın nedeni arkamdan gelen iki adamı da az buçuk tanımam en azından tanıdığımı sanmamdı. Başıma bir şey gelirse beni koruyacaklarına güveniyordum en azından. Derin bir nefes verdim.

Ağaçların bitiminde dışarıya bir adım attığım da ağzım açık kaldı. Burası bir saraydı! Bu konferansta anlatılan projeksiyonda yansıtılan resimlerde gördüğüm sarayın birebir aynısıydı. Üstelik o harabe halinden eser kalmamış, mükemmel görünüyordu. Etrafta elinde mızrakla dikilmiş bir sürü Asker nöbet tutuyordu.

Bize doğru yaklaşan bir grup Asker gördüğüm de yutkundum. Arkama baktığım da Arel ve Ares sakin bir şekilde dikiliyorlardı. Heyecandan ellerim titrerken ne yapacağımı bilemedim. Acaba ormana geri mi kaçsaydım daha mantıklı olurdu? Ben düşünene kadar yaklaşık on kadar Asker önünde durdu ve birisi öne çıktı.

"Sizi çok merak ettik Majesteleri. Prenses Rose'u selâmlayın" diyerek yere tek dizinin üstüne çöktü.

Şu ana kadar oy vermediyseniz lütfen geri dönüp ⭐ basınız.

Modern Zaman Prensesi (Tamamlandı)Where stories live. Discover now