Bölüm 73/🤴👸🐉

9.5K 1.2K 85
                                    

Rose hamileydi. Bir bebekleri olacaktı. Gözlerim dolarken başımı eğdim. Ares'in bu halimi görmesini istemiyordum nedense. Benim hayalini kurduğum her şeyi Rose gerçekleştiriyordu. Kendi dünyamda beni seven ve koruyan bir ailem olmadığı için hep sıcak bir ailem olsun isterdim. Artık bu dünyada da bir ailem yoktu. Rose geri döndüğü için her şeyin sahibi olmuştu. Aslında zaten ben hiçbirine başından itibaren sahip değildim. Sadece öyle davranmıştım.

"Onlar adına mutlu oldum." İçimi çekerek yüzüme tebessüm kondurdum.

"Mutlu olursun diye söylemek istedim ama başka bir şey daha var." Ares parmaklarıyla çenemi tutup nazikçe yukarı kaldırdığında dolu dolu olan gözlerimle karşılaştı. Elini geri çekerken siyah gözlerine baktım.

"Bir şey yok. Sevindim tabi ki, sonuçta aile oldular. Arel ve Rose bunu hak ediyor." İçten kurduğum cümleyle Ares geriye yaslandı. Bunlar gerçek düşüncelerimdi ama kendime ayırdığım başka bir düşünce daha vardı. Sanırım bunu sesli olarak dile getirmekten çekiniyordum. Benim ölümüm onların yaşamı olacaktı.

"Peki, öyle olsun. Kütüphaneye yeni kitaplar bıraktım senin için. Okuyamadığın kitapları ayırmışsın, onlar içinde alfabenin okunuşunu çevirdim. Artık okuyabilirsin rahatça." Gözlerime yumuşak bir ifadeyle baktığında yine aynı şeyi yapıyordu. Ne uzak duruyordu bana ne de yakın. Şimdi aramızda bir duvar vardı. Bu duvarı hafızasının silinmesiyle örülmüştü. Yıkılmaması gerekiyordu.

"Teşekkür ederim. Krallıkta işler nasıl gidiyor?" Derin bir nefes alıp, konuyu değiştirmesine ayak uydurdum.

Elime aldığım tabaktaki yemekten kendi servis tabağıma ekledim. Ares'te kendi tabağına bir şeyler eklemeye başladı. Yanımda olduğunda artık ona eskisi gibi dokunamasam da bakmak, konuşmak bile yetiyordu. Bazen öyle dayanılmayacak bir hâl alıyordu ki özlemim, gözyaşlarım istemsizce yastığımı ıslatıyordu. Bana aşkla bakmasını özlüyordum.

"Bende seninle bu konuyu konuşacaktım. Gül, burada kalmak için bir sebebimiz yok artık. Krallığa dönebiliriz." Ciddi ses tonuyla başımı tabağımdan kaldırıp ona baktım.

"Beni de mi götürmek istiyorsun?" Şaşkınlıkla sorduğumda başını salladı.

"Ne diyeceksin onlara? Prensesi alamadım ama ona tıpatıp benzer bu kızı buldum mu? Beni o saraya hangi sıfatla götüreceksin? Bir gece yatağını paylaşıp ertesi gün pişman olduğun kadın olarak mı?" Sesimin yükselmesiyle daha fazla dayanamayıp ayağa kalktım. Gözyaşlarım akmadan buradan çıkmam gerekiyordu.

Kolumdan tuttuğu an adımımı atamadan durdum. Ares karşımda dururken gözleri yine zırhını kuşanmış, kendinden taviz vermiyordu. Her ne kadar alıştım, kabullendim desemde olmuyordu. Yapamıyordum. Bana böyle bakmasına, böyle konuşmasına sanki hiç sevmemiş gibi görmezden gelmesine dayanamıyordum. Bu adam benim için her şeyi göze almıştı bir zamanlar. Şimdiyse bir yabancıydı.

"İstemezsen, gitmeyiz." İki kelimelik cümlesi bile yetiyordu sakinleşmeme.

"Gitmeyelim." Kısık çıkan sesimle Ares elimden tutup, beni sandalyeye geri oturtturdu ve yerine geçti.

"Şimdi yemeğini ye Gül, yemekten sonra kulenin bahçesinde hava alalım. Sürekli içeride kalmak, iyi değil." Başımı sallayıp onayladığımda yemeğe devam ettik.

Ani çıkışım saman alevi gibi sönmüştü. Sessiz bir iç çekişle son bulurken Ares'in daha fazla ilgisini çekmemek için yemeğimi yedim. Geriye doğru yaslandığım da daha fazla yiyecek yerim kalmamıştı. Her zaman farklı çeşit yemekler ve tatlılar geliyordu. Ares genelde tatlı tercih etmese de ben bayılıyordum gelen her tatlıya. Ares ayağa kalktığında bende kalktım. Birlikte yemek salonundan çıkıp, koridora adım attık. Günler sonra ilk defa uzaklaşmadı benden.

Kendimi nedense buraya ait hissediyordum. Benim hiç evim olmamıştı. Saray, Rose'un eviydi. Büyüdüğüm ev zaten beni hiç kabullenememişti. Apartman dairem ise tek başıma yaşadığım, yalnızlığa mahkum olduğum yerdi. Burası farkıydı. Sadece Ares ve ben vardık. Bizi rahatsız edecek, kalbime korku salacak, ayırmak isteyecek kimse yoktu. Ölüm bizi ayırıncaya kadar.

Kulenin bahçesine çıktığımızda derin bir nefes aldım. Hava kararmaya başlamıştı. Güneş yüzünü bize dönmüş, ay ise tüm ihtişamıyla geceye göz kırpıyordu. Bahar havası, ılık bir meltemle tenimde gezdiğinde kollarımı birbirine doladım. Omzuma örtülen şalla başımı yana çevirdim. Ares omuzlarımdan elini çektiğinde tebessüm ettim. Rengârenk çiçekler bahçenin iki yanında salınırcasına rüzgarla dans ederken burada kendimi iyi hissettiğimi anladım. Bütün bu kargaşanın içinde huzurluydum. Ares konuşmaya başladığında ona baktım.

"Gül sen sordun ya bana biraz önce 'Ne sıfatla götüreceksin beni diye' sana gidelim demeden önce bunu bende düşündüm. Benimle evlenmeni istiyorum. Krallığımda, Kraliçem olarak yanımda yer almanı."


Devam edecek...

Modern Zaman Prensesi (Tamamlandı)Where stories live. Discover now