Bölüm 68/🤴👸🐉

9K 1.1K 75
                                    

Odada daha fazla durmamaya karar vererek adımlarımı kapıya doğru yönlendirdim. Arel'in bana gösterdiği gizli geçitin yerini halen hatırlıyordum. Odadan çıkmak için duvarın üstünde biraz fazla çıkıntı şeklinde duran tuğlaya bastırdım. Duvar yana kayarak karanlık koridora açıldığında yanan mumu elime aldım. Duvarda asılı duran meşaleyi yaktıktan sonra mumu söndürdum. Kapı ben koridora girdikten sonra arkamdan kapandı.

Buradaki bütün hatıralar Rose'a aitti. Ben sadece onun yansıması olduğum için onlara sahiptim. Ben aynaydım. Rose'un dış görünüşüne ve hatıralarına sahiptim. Onun ruhu benden ayrıydı, bu bizi farklı yapan tek ama en önemli kısımdı. Karanlıktan korkmuyordum. Ölümümün nasıl olacağını bilmek sanırım bu korkuyu üstümden atmıştı.

En başından itibaren düşündüğüm her şey başıma gelmişti. Benim ölümüm Ares'in elinden olacaktı. Hiç değilse beni hatırlamıyordu, Rose onun için sadece abisine olan kıskançlığı yüzünden istediği bir kadındı. Bense onun bütün gerçek benliğiyle istediği ve aşık olduğu kişiydim.

Peki bunu değiştirebilir miydim?

Karanlık koridorun sonuna geldiğimde çıkış kapısı için yine çıkıntılı duran tuğlaya bastırdım. Meşaleyi söndürüp, içeride bıraktım. Burada da bir meşale vardı dönüş yolum için. Açılan odada yanan mumlar bulunuyordu. Bunlar büyüyle yapılmıştı. Dikkatle incelediğimde mumun yandığı halde hiç erimediğini fark etmiştim. Altın şamdanlar üstüne duran beyaz uzun mumlar karanlığa göz kırpıyordu.

"Gezmeye mi çıktın Rose?"

Kalbim sıkışırken sesiyle birlikte gözlerimi mumdan ayırdım. Ben Rose değilim diye bağırmak istesemde sessiz kaldım. Yavaşça arkamı döndüğümde üstünde siyah gömlek ve siyah pantolon vardı. Gözleri bana her zaman ki gibi bakmıyordu. Gözlerinde alaycı ve kibirli parıltılar mevcuttu. Şu an bana birisi onu nasıl gördüğümü sorsa iblisi tasvir ederdim.

"Yemek yiyebilir miyim? Oldukça acıktım." Bana ne sorarsa sorsun ona gerçekleri veremezdim. Eğer beni hatırlarsa ölmemem için Rose'u öldürürdü. Şimdi beni unutursa bir ömür boyu ruhu rahat ederdi. Ek olarak bir planım daha olacaktı tabi.

"Ne o hakaretler yok mu? Ölmem için yağdırdığın lanetleri dinlemeye gelmiştim ben oysa ki." Kararan gözleri ne kadar alaycı baksa da altında yatan acıyı saklayamıyordu. Gözlerimi kaçırdım, içimi çekerek.

"Artık burada olmayı kabullendim. Seninle iyi geçinirsem daha iyi olacağına karar verdim. Karşılığında sadece bir şey istiyorum." Sözlerim bittiğinde odanın içinde adım sesleri duyuldu. Ares tam önümde durduğunda başımı kaldırdım.

"Gitmek dışında ne istersen." Karanlık gözleri davetkârdı. İstesem dünyayı önüme serecek güce sahipti, oysa ben sadece tek bir şey istiyordum.

"Geceleri benimle uyumanı istiyorum."

Gözleri şaşkınlığını gizleyemeyerek açılırken yüzünde alaylı bir gülümseme oluştu. Onun tanıdığı Rose asla böyle bir şeyi istemezdi. Arel'e sadık ve âşıktı, sonuçta onun karısıydı. Ölecek olsam bile Ares'i sevmekten yanımda olmasını istemekten vazgeçemiyordum. Kokusunu doya doya içime çekip, kollarını sıkıca bana sarsın istiyordum.

"Bu da bir oyunsa" dediğinde tehditkâr bir ifadeye büründü.

"Oyun yok, teklifimi kabul etmek sana kalmış." Yanından geçerken kolumu tuttu. Bakışlarımız buluştuğunda usulca başını salladı.

"Madem acıktın, yemek salonuna geçelim." Dudağının kenarı kıvrılırken, kabul ettiğini söylemişti bu sözlerle.

Kolumu bıraktığında Ares önde ben arkada ilerlemeye başladık. Koridor Ares adımını atmadan yanan meşalelerle aydınlanıyordu. Gelecekte her ne kadar bu yönünü daha çok bastırmış olsada geçmişte iblis olarak yaşıyordu. Annesinin oğluydu.

Yemek salonun önüne geldiğimizde kapılar iki yana açıldı. İhtişamlı büyük salon gözler önüne serildi. Büyük ve uzun masanın üstünde çeşit çeşit yiyecekler ve içecekler servis için hazırdı. Ares baş köşeye oturunca bende yanına doğru ilerledim. Masanın diğer ucu yerine sağ tarafına oturdum. Ares'in tek kaşı kalkarken sessiz kaldı. Muhtemelen ondan köşe bucak kaçan kızın neden bir anda bu kadar yakın davrandığını merak ediyordu. Ona bakmayı kesip, önümde ki tabağa yemeklerden koymaya başladım. Elim bir tabağa gidince Ares benden önce tabağı elimden aldı. Kaşlarımı çatarken bakışlarımı ona çevirdim.

"Kimsin sen?" Gözlerini kısarak sert bir şekilde sorduğunda yutkundum.

"Prenses Rose." Zorlukla da olsa cevap verdiğimde tabağı gürültülü bir şekilde masaya bıraktı. Gözlerimi sıkıca kapattığımda serin bir rüzgar sardı etrafımı. Beni hatırlamış mıydı?

"Aç gözlerini." Sert ses tonuyla gözlerimi açtım. Eli, yavaşça yüzüme değerken saçımın bir tutamını geriye çekti. Nazikçe yüzümü okşadı.

"O yemeğin üstünde fıstık vardı ve Rose'un fıstığa alerjisi var. Şimdi söyle bana kimsin sen?"

Devam edecek...

Modern Zaman Prensesi (Tamamlandı)Where stories live. Discover now