Bölüm 46/🤴👸🐉

10.2K 1.3K 124
                                    

Ares karşımda durmuş kardeşini buldum derken, nefesimi tutmuştum. Bütün gün nerede olduğunu da öğrenmiştim, kardeşimi arıyordu.

"Beni ona götürür müsün?" Sesimde çocuksu bir heyecan vardı. Çünkü bu dünyadaki Anabella'yı tanımıyordum. Nasıl bir genç kızdı mesela, neleri severdi? Hepsini öğrenecektim ve ona iyi bir abla olmak için elimden geleni yapacaktım.

"Hadi gidelim" dediğinde peşine takıldım.

Biraz ileride bir arabanın önünde durduğumuz da Ares anahtarını çıkartıp, kilidi açtı. Motoru olduğunu biliyordum ama arabasını ilk defa görmüştüm. Arabaya bindiğimiz de yüzümde ki gülümsemeyle, emniyet kemerimi taktım. Ares arabayı çalıştırdığında yola çıktık.

Yol boyu kız kardeşimle nasıl konuşacağımı düşündüm. Belki birlikte yaşardık, yanımda olmasını çok istiyordum. Belki evlatlık verilmişti, ona öz evlatları olmadığını söylemişler miydi ki? Ares'e bunu sormak için başımı kaldırdığımda nereye geldiğimizi fark ettim. Ares arabayı durduğunda, beklemeden indi. Kapım açıldığında bana uzattığı eli tutup indim. Etrafıma bakarken gözlerim tekrar Ares'i buldu.

"Neden buraya geldik? İşin varsa sonra halletsen olmaz mı?" Ares gözlerini ayırmadan bana baktı.

"Neden burada olduğumuzu biliyorsun, Gül. Üzgünüm" dediğin de ellerinin içinde titreyen ellerimi hissettim. O an bakışlarım tekrar mezarlıkta gezindi.

"Ares ama neden? Neden hepsi yalnız bıraktı ki beni? Sadece ailemden bir parça istemiştim." Sesim de ellerim gibi titrerken, Ares beni sıkıca sardı.

Beraber ilerlerken mezarlıktan içeriye girdik. Mezar taşlarının arasında durduğumuzda yanyana üç mezar vardı. Handan Çınar, Esat Çınar, Aydan Çınar. Olduğum yerde aşağıya doğru kayıp, mezar taşlarının yanlarına oturdum. Ellerim annemin saçlarımla hiç buluşmayan toprağında gezindi. Babamın hiç hissetmediğim şefkatine, kız kardeşimin özlemine ağladım.

Ağladım, ağladım, ağladım.

Üstüme yağmur damlaları düşmeye başlarken elimin üstünde soğuk parmaklar gezinene kadar. Ağladıkça kendimi sanki bu dünyaya ait hissetmedim. Benim diğer dünyada bir annem, babam ve kardeşim vardı. Ben bu dünyada kimsesizdim.

"Nasıl ölmüş?" diye sordum kız kardeşimin mezarına bakarken. Annem ve babamın trafik kazasında olduğunu biliyordum.

"5 yaşındayken yetimhanenin bahçesinden oynadıkları top kaçmış. Aydan almak için kendini yola atmış ve araba çarpmış" dedi Ares.

Gözlerimiz buluştuğunda nefesim kesildi. Bir trafik kazası daha mı? Küçücük bedenine çarpan arabayla çok acı çekmiş miydi? Ellerim toprağının üstünde gezindi, canım yanıyordu. Bir dünyada var olan, bu dünyada yok oluyordu. Peki ben neden yaşıyordum?

"Öleceğim değil mi?"

Sorunla birlikte Ares'in kaskatı kesilen bedenini hissediyordum. Bakışlarım onda değildi ama yüzünün ifadesini bile tahmin ediyordum. O da biliyordu bunu basından beri, öleceğimi biliyordu. Bu yüzden bu kadar uğraşıyordu beni kaybetmemek için.
.
"Kara Prens ölümsüzmüş. Prenses ise ölmek üzere olan bir faniymiş. Prensesin ölme  vaktinin yakında dolduğunu biliyormuş Kara Prens,  bu yüzden o ölmeden önce bir büyü yapmış ve zamanını sonsuz kılmış. Tekrar dünyaya gelmesi için ona kendi yaşamlarından birini hediye etmiş."

Ares'in bana anlattığı masalı şimdi anlıyordum. Aslında ben ölüyordum, Ares beni o kuleye hapsetmeye düğün günümde ölecektim. Bana her şeyi unutturmuştu çünkü kendi ölümümü bile hatırlamıyordum. O gün beni hatırladıklarım öldürmüştü. Arel'in kollarında ölüme giden Rose anlamamıştı ama ben anlıyordum. Ares, Arel'le evlendiği için değil öleceği için Rose'u o kuleye hapsetmişti.

"Kız kulesinin masalını biliyor musun Ares?" Sorumla birlikte gözgöze geldik bir kez daha.

"İnsan kendi masalını bilmez mi Prenses?" dedi anladığımın farkına vararak ve masalı anlatmaya başladı.

"Birgün ülkenin Prensesine bir kehanette bulunulmuş, bir yılan tarafından sokulup öleceğine dair. Kral, kızının ölmemesi için denizin ortasında bir kule inşaa etmiş. Prensesi buraya yerleştirip, yanına hizmetliler verir. Aradan uzun zaman geçer, Prenses yetişkin genç bir kız olur. Kuleye küçük bir sandaldan hizmetliler yiyecekleri içeriye taşırmış. O gün bilmedileriyse Prenses için gelen üzüm sepetinin içinde zehirli bir yılan olduğudur. Yılan, Prensesi sokar ve Prenses ölür. Kız kulesinin masalı burada biter."

Ares sustuğunda, elinden tutup ayağa kalktım bende. Her masalın bir sonu vardır. Geçmişteki masalımız bitmişti, gelecekteki halen yazılıyordu. Soğuk elleri tenimi ürpertirken sordum.

"Peki bizim masalımız nasıl bitecek Ares? Benim ölümüm senin elinden olacak değil mi?"

Devam edecek...

Modern Zaman Prensesi (Tamamlandı)Where stories live. Discover now