Bölüm 18/🤴👸🐉

13.7K 1.3K 77
                                    

Ares yan koltuğu oturduğunda bir an bakışlarım ona döndü. Oysa umursamaz bir şekilde ileriye doğru bakıyordu. Dikkatimi tekrar yaşlı çifte verdim ama başka bir şey konuşmadılar. Okuduğum eski Yunan efsaneleri geldi aklıma. Ölümsüzlük gerçekten de var mıydı?

"Bu kadar derin düşündüğüne göre konu önemli."

Ares'in sözleriyle konuyu düşündüm ve onunla paylaşmaya karar verdim. Sonuçta aynı bölümü okuyorduk ve benim kadar o da biliyordu eski efsaneleri. Bunları Tarih dersleri boyunca görmüştük.

"Sence Ölümsüzler var mı?" diye direkt konuya girdim. Ares'in bakışlarından anlık bir şaşkınlık geçti ama dudağının kenarı kıvrıldı. Sanırım benim bir hayalperest olduğumu düşünüyordu.

"Hepimiz ölümlü ya da ölümsüz olmamıza kendimiz karar veriyoruz Gül" derken tek kaşı kalktı.

"Ben materyalist olarak yaklaşmıyorum bu olaya. Fizik ötesi kanunların olduğunu düşün. Bana şu an tam bir hayalperest görmüş gibi bakıyorsun" dedim bende tebessüm ederek.

"Kişi yaptıkları icraatlarla ölümlü ya da ölümsüz olacağına karar verir. Bir kitap yazarsın Dünyadaki bütün herkese ulaşırsın sen ölsen bile yazdıklarınla yaşarsın. Bu gerçekci ölümsüzlük, bir de gerçek dışı ölümsüzler var. Onlar hakkında birkaç rivayet var tabiki" diyerek konuyu ucundan açık bıraktı.

"Peki sende benim gibi bir hayalperest olsan bu konu hakkında bana ne dersin?" Nedense konuyu anlatma şekli çok ilgimi çekmişti ve daha fazlasını duymak istiyordum.

"Latincede aquarum viventium, Türkçede abı hayat, Yunanca ismi νερό της αθανασίας. Bir çok dilde tek bir anlamı var ; Ölümsüzlük suyu. Bir kez içen Dünyanın varlığı son bulana kadar yaşamak zorundadır."

Bakışları uzaklara dalmıştı anlatırken. Telaffuzu ise kusursuzdu sanki normal bir şekilde konuşacak gibiydi birazdan Lacinceyi alıcı olarak. Bu kadar bilgili olması ise kesinlikle beklemediğim bir şeydi, benimle dalga geçer sanıyordum.

"İyi bir anlatıcısın" dedim takdir ederek. Başıyla onayladı sadece.

Pencereden dışarı baktığım da havanın açıldığını ve yağmurun artık durduğunu fark ettim. Kara bulutlar dağılmış, hafif esintili bahar havasına geri dönmüştü. İneceğimiz durağa kadar bir daha konuşmadık. Ben pencereden dışarıyı izledim, Ares ise gözlerini kapatmış geriye yaslanmıştı.

Elleri ve teninin neden bu kadar beyaz ve pürüssüz olduğunu merak ediyordum. Arada kaçamak bakışlarım üstünde geziyordu. Simsiyah saçları, insanın en derinini görür gibi bakan siyah gözleriyle tamamen zıt ama birlikte uyumlu görünüyordu.

İneceğimiz yere geldiğimiz de Ares'te gözlerini açmıştı. Birlikte otobüsten inip binaya doğru yürümeye başladık. Arası uzun olmadığı için kısa sürede gelmiştik zaten. Hava kararmış, akşam olmasıyla biraz daha serinlemişti. Binadan içeri girip merdivenlerden çıkmaya başladık.

"İyi akşamlar" dedim çantamdan anahtarımı çıkartırken.

"Sanada Gül" dedi Ares bana dikkatli bir şekilde bakarken. Bu bakışın anlamını çözemesem de arkamı dönüp kapıyı açtım ve içeriye girdim. Ares kapısını açmak için döndüğünde yavaşça kapımı kapattım.

Çantamı ve yağmurluğumu çıkartıp askıya astıktan sonra direkt banyoya ilerleyip duşa girdim. Benim için hem yorucu hem de stresli bir gün olmuştu. Kaan olacak aptal umarım bir daha aynı şekilde davranmazdı yoksa üstüne atlayıp tırnaklarımı yüzüne geçirmekten büyük zevk alacaktım. Gerçi Arel'in yumruğundan sonra böyle bir şeye kalkacağını pek sanmiyordum.

Duştan çıktıktan kıyafetlerimi kirli sepetine atıp, bornozuma sarılıp yatak odasına ilerledim. Saçlarımı taradıktan sonra ördüm ve ucunu küçük bir lastik tokayla bağladım. Üstüme tişört ve eşofman altı giydikten sonra mutfağa geçtim. Kahve suyu koyduktan kendime sandiviç yaptım. Balkona çıkmak istemediğim için mutfaktaki masamda yemeye karar verdim.

Sandalyeme oturup kahve doldurduğum bardağımdan bir yudum aldım. Kokusunu içime çektiğim de rahatladığımı hissettim. Sandviçimi ve kahvemi bitirdikten sonra biraz uyumak için odama geçtim tekrar. Yatağıma yattığım anda uyku öyle bastırdı ki bir daha gözlerimi açamadım.

"Buraya gel Rose."

Sesin geldiği yere doğru ilerlemeye başladım. Etrafım kuş sesleri ve ağaçlarla çevriliydi. Bir orman diye düşündüm ama patika bir yol vardı içinde. Adımlarımı hızlandırıp ilerlemeye başladım.

Su sesi gelmesiyle şelale olduğunu tahmin ettim. Patikanın sonuna geldiğim de bir gölet ve bir dağın ikiye ayrılmasıyla, ortasından büyük bir hızla çıkan sular akıp gölete ulaşıyordu. Hayranlıkla izlediğim şelaleye giderek yaklaşıyordum.

 Hayranlıkla izlediğim şelaleye giderek yaklaşıyordum

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Modern Zaman Prensesi (Tamamlandı)Where stories live. Discover now