Bölüm 72/🤴👸🐉

9.7K 1.2K 94
                                    

Kahvaltının geri kalanında sadece çatal ve bıçak sesleri eşlik etti sessizliğe. Arada kaçamak bakışlarla onu süzüyor sonra kahvaltıma devam ediyordum. Mevye suyumdan bir yudum alıp, geriye doğru yaslandım. İki gündür neredeyse doğru düzgün bir şey yetmemiştim, güzel bir kahvaltı gerçekten iyi gelmişti. Etrafıma baktığımda çiçeklerin her biri ayrı bir mutluluk sebebiydi. Özellikle birisi çok dikkatimi çekmişti. Yerimden kalkıp, güllerin yanına ilerledim. Daha önce hiç görmemiştim böyle bir çeşitini.

 Daha önce hiç görmemiştim böyle bir çeşitini

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Çok güzel" dedim hayranlıkla bakarken. Her yaprağı farklı bir renkteydi, kokusu ferahlatıyordu.

"Gökkuşağı Gülü, ender bulunan türlerden birisi." Ares'in sesi arkamdan gelirken başımı salladım yavaşça.

Ender olduğu kesinlikle doğruydu. İsmimden dolayı gül çeşitlerini araştırmayı seviyordum. Şimdiye kadar bu güle hiç rastlamamıştım. Dokunmak istesemde yapraklarına zarar vermemek için dokunmadım. Orkidenin bir kez yapraklarına dokunsanız birkaç gün içinde o yaprağı çürüyor sonra dökülüyordu. Orkide gibi hassas bir tür olabilirdi. Yaklaşan adım sesiyle başımı kaldırdım. Ares önümde duran güllerden birisini omzumun üstünden eğilerek koparttı.

"Ama şimdi ölecek." Elinde tuttuğu güle hüzünle baktığımda Ares ellerini açıp gülün etrafında gezdirdi.

"Şimdi ölmez, odana koyabilirsin" diyerek bana uzattı.

"Şimdi ölmez, odana koyabilirsin" diyerek bana uzattı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Cam fanusun içinde ki güle tebessüm ederek baktım. Ares'in ellerinden aldığımda gözlerine baktım. "Teşekkür ederim." Samimi bir şekilde söylediğimde gözleri bir süre gülümsememde takılı kaldı.

"Sen de o gül gibisin. Bu kuleye kapattım seni yaşaman için. Yaprakların rengarenk, hayat dolusun. Ah Gül, seni dün her şeyi öğrendikten sonra bırakmam gerekiyordu." Gözlerinde gördüğüm pişmanlıkla, içim sızladı. Dün geceden dolayı pişmandı.

"Gidemem, beni bıraksan bile senin dışında gidecek hiçbir yerim yok." Sözlerimi söyledikten sonra yanından geçip gittim. Hızla merdivenlere ilerlerken elimde tuttuğum fanusu kalbime bastırmıştım. Ona aşıkken gidecek başka bir yerim yoktu. Ben gidersem Rose ölecekti, Ares tekrar yıkılacaktı. Bir daha kimsenin hayatını çalmak istemiyordum, buna izin vermeyecektim.

Odaya girdiğimde cam kenarında güneş alan yere elimdeki fanusu bıraktım. Derin bir nefes alıp, pencere önünde duran ikili koltuğa kendimi bıraktım. Tek tarafı yüksek yana doğru alçalan ortaçağ eserlerinden biriydi. Ares'in odası yerine bana verdiği odaya gelmiştim. Pencereden dışarıya baktım. Kulenin geniş bahçesi gözler önüne serilirken baharın ışıltısını yansıtıyordu. Rose ve Arel'in düğünü çoktan bitmişti. Şimdi ikisi mutluluk içinde Krallığı yönetiyordu. Yüzüme tebessüm yayılırken içimi çektim. En azından onlar mutluydu.

...

Günler geçiyordu. Ares'le en son konuşmamızdan sonra sabah kahvaltıları ve akşam yemekleri dışında bir araya gelmiyorduk. Gözleri bana pişmanlıkla bakarken özellikle ondan kaçıyordum. Böylesi daha iyiydi. En azından ölümümün ardından benim için çok fazla üzülmeyecekti. Artık Rose'dan ya da Arel'den hiç bahsetmiyordu. Tamamen her şeyi bir kenara bırakmıştık. Sanırım bu da bir yönden daha iyiydi. Gözlerin de gizlenen öfke, küle dönüşmüştü. Bir daha gitmemle ilgili bir şey söylemedi sadece isteklerimi soruyordu. Geceleri bazen yanıma geldiğini hissediyordum ama uyandığım da yine tek başımaydım.

Günümü üst katta ki çiçek bahçesinde ya da kütüphanede geçiriyordum. En sevdiğim kısım kütüphane olmuştu. Binlerce kitap vardı, her biri paha biçilemezdi. Ben orayı keşfettikten sonra eklenen kitaplar Ares'in benim ilgimi fark ettiğini işaret etmişti. Eski yazıt dillerini bilmem fazlaca işime yarıyordu. Aristokratların, ünlü düşünürlerin, filozofların, tarih yazarlarının gözünden bütün dünyayı okuyordum. O kadar fazla şey öğrenmiştim ki başka bir dünyanın kapıları daha aralalanmıştı benim için.

Bir şey daha vardı. Büyü kitapları. Ares'in annesine ait olduğunu düşündüğüm kitapların içinde çeşitli büyü ve iblisler hakkında bilgiler vardı. Kitabın dilini okuyamasam da çizimlerden oldukça fazla şey görülüyordu. Ares'e sormak istesem de sonrasında vazgeçmiş, diğer kitaplara tekrar yönelmiştim.

Şimdiyse akşam yemeği için üstüme giydiğim elbiseyle kendime aynadan baktım. Lâcivert hafif kabarık elbise oldukça güzel görünüyordu. Oldukça zarif ve şıktı. Saçlarımı bir değişiklik yapıp açık bırakmıştım. Sabah kahvaltısında Ares yoktu bugün ama akşam yemeğine gelirdi. Kuleden nadiren çıkıyordu. Bir defa nereye gittiğini sorduğumda kendi Krallığını kontrol etmeye gittiğini söylemişti.

Odadan çıkıp, yemek salonuna doğru ilerledim. Büyük yemek salonuna girdiğimde Ares yerine oturmuş beni bekliyordu. Oldukça sessiz olması artık alıştığım bir şeydi ama farklı bir şey daha vardı. Sandalyemi çekip yerime oturduğumda gözgöze geldik.

"Merhaba" dedim ilk adımı atarak.

"Sana haberlerle geldim." Önünde ki bardağa uzandığında tek kaşımı kaldırdım.

"Dinliyorum." Tedirgince ona bakarken, hatırlayıp hatırlamadığını merak ediyordum.

"Tebrik ederim, teyze oluyorsun. Rose hamile, Arel'le bir çocukları olacak."

Devam edecek...

Modern Zaman Prensesi (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin