Bölüm 25/🤴👸🐉

13K 1.6K 188
                                    

Ares'in eli ellerime değdiği anda ürperdim. Elimi sıkıca avucuna hapis etti, bir daha bırakmayacak gibi. Arel'e bakmak istemesem kırgınlığını hissediyordum ama yapabileceğim bir şey yoktu artık gerçekleri görmek benimde hakkımdı.

"Gözlerimi kapat" dediğinde Ares, beklemeden gözlerimi kapattım.

Bir anda havalanır gibi olduğumuz da Ares'in elini daha çok sıktım, sanki bıraksam elini kaybolacakmışım gibi hissediyordum. Derin bir nefes alırken rüzgar saçlarımı uçuşturdu. Sanki boşlukta süzülüyormuş gibi hissediyordum. Bu durum karnımda garip hisse yol açmıştı. Hani virajlı yüksek bir yola girdiğiniz de hafif yukarı kalkar sonra aşağıya inerken boşluğa düşerdiniz ya da adranilene binip baş aşağıya dönmeniz gibi bir histi. Birkaç dakika sonra hepsi bitmişti.

"Açabilirsin gözlerini" dediğinde kirpiklerimi araladım. Halen sıkıca Ares'in elini tutuyordum.

Etrafa baktığımda burasının bir bahçe olduğunu fark ettim. Her çeşit çiçeğin bulunduğu ve harika kokan bir bahçe. Sonra gözlerim kırmızı pelerinli bir kıza takıldı. Koluna taktığı hasır sepetin içine kestiği gülleri koyuyordu. Güllerin rengi öyle parlak kırmızıydı ki bana kanı çağrıştırıyordu. Kızın arkası bana dönük olsada biliyordum o, bendim. Ares ileri doğru adım attığında tamamen görünmez olduğumuza güvenerek bende ilerledim.

"Burası benim Krallığım mı?" diye sordum. Sesim bir garip çıkmıştı, bende biraz iğreti durmuştu Krallığım demek.

"Evet burası en sevdiğin yerdi. Baban senin için bütün dünyadan en güzel çiçekleri getirip yaptırdı bu bahçeyi. Burada vakit geçirmeyi, hepsiyle tek tek ilgilenmeyi severdin. Yani Rose severdi, Gül bunu seviyor mu bilmiyorum." Elini saçlarının arasına geçirmiş zaten dağınık olan simsiyah saylarını biraz daha dağıtmıştı. Saçları sanki yerlerini biliyormuş gibi yeniden bir düzen oluşturmuştu, dağınık bir düzen.

Gözlerimi tekrar pelerinli kıza çevirdim. Onu kendim olarak görmek çok tuhaftı özellikle anılarımı bilmiyorken. Biraz sonra yanına kız kardeşim olduğunu söyleyen Anabella geldi. Onunla gülerek bir şeyler konuşuyordu.. Gülleri ona verip, yanağından öptü. Sanki onu bir şeye ikna etmiş gibiydi. Arkaşımı dönüp ilerlemeye başladığında bizde onu takip ediyorduk. Bahçenin arka tarafında kapı gibi görünen ama oldukça küçük bir açıklıktan geçti.

Ares sanki yolu biliyormuş gibi rahatça beni yönlendirdi gittiği yoldan. Orman sınırına geldiğimizde beklemeden ormana daldığında gerçekten de burayı çok iyi bildiğimi anladım. Arada etrafına kaçamak bakışlar atıyordu sanırım birinin onu görmesini istemiyordu. Baya bir süre yürüdükten sonra artık yorulmaya başlamıştım. Arel'in elinden çekip durdurdum.

"Nereye gittiğini biliyorsan biraz dinlenelim mi? O'nu bilmem ama ben yoruldum" dedim halen büyük bir hızla ilerleyen kızı işaret ederek.

"Tabi gel şöyle" diyerek beni bir ağaç kavuğunun üstüne oturttu.

"Neden elimi bırakmıyorsun?" diye sorduğumda yüzünde hiçbir kası oynamasada, bozuldu mu acaba diye düşündüm.

"Aramızdaki bağ elini tutuyor olmam. Benim için burada olmam sorun değil ama sen sadece benim elimi tuttuğun için burada bulunuyorsun. Elimi bırakırsan geri dönersin" dedi ciddi bir şekilde anlatarak. Başımı salladım usulca ve etrafı incelemeye başladım.

Bu orman daha başkaydı ilk kendimi bulduğum yerden. Ağaçlar belirli aralıkla dizilmişti, patika bir yolu vardı. Sanki burayı bilerek böyle yapmışlardı. Aklıma büyük şehirlerdeki kent ormanları geldi. Üniversite ile birlikte benimde katıldığım yeşillendirme ve ağaç dikme organizasyonunda da bu şekilde diliyorduk ağaçları.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordu Ares cebinden bir sigara paketi çıkartıp ince dalı dudakları arasında sıkıştırdı. Paketi tekrar cebine koyup, çakmağını çıkarttı, hepsini tek eliyle gayet rahat bir şekilde yapmıştı.

"Bizi zehirlediğini düşünüyorum. Böyle temiz bir havada sigara içmek mi?" diye omuz silktim.

"Belki de biraz sonra göreneklerim için kendimi hazırlıyorumdur." Fısıltı gibi söylese de duymuştum dediklerini.

Bu olay gittikçe karmaşık bir hal alıyordu. Ares sigarasını içerken sessizce bekledim. Ayağa kalktığımda ilerlemeye devam ettik. Bir süre sonra bir açıklığa geldik. Ormanın içinde küçük bir derenin akan sesini duyabiliyordum. Ares beni daha iyi görmem için önüne geçirdi durduğumuzda. Arkama geçip bir elini belime koydu diğer elimi halen tutarken. Kulağıma doğru yaklaştı ve sessizce fısıldadı.

"Sana gerçekleri gösteriyorum Gül" dediğinde kırmızı pelerinli kızı gördüm. Ares derin bir iç çekerken bedeni acı çekiyormuş gibi kasıldı. Onunla birlikte bende gerilmiştim.

Pelerini gördüğümde bir yere doğru koşuyordu Rose, daha sonrasında ağaçların arasından birisi çıktı. Yüzünü göremedim Rose onun kucağına atlayıp sıkıca sarıldığında. Sonra yavaşça yere inen kızla boyu hayli uzun olan siyahlar içindeki Ares'i fark ettim. Rosu'u yani beni öpüyordu.

Şu ana kadar oy vermediyseniz, geri dönüp oy vermeniz 1 dakikanızı almaz. Emeğe saygı lütfen.

Modern Zaman Prensesi (Tamamlandı)Where stories live. Discover now