Bölüm 42/🤴👸🐉

10.3K 1.2K 101
                                    

Nefesi enseme değerken şaşkınlıkla ve aynı zamanda rahatlamayla derin bir nefes verdim. Ares beni kendine çevirdi. "Sıkı tutun" dedikten sonra beni kucağına aldı. Sadece Ares'i görüyordum sisin içinde. Siyah kanatlarını açtığında boynuna sıkıca tutundum. Biz yerden havalanırken oldukça büyük bir hengâme vardı.

Gözlerimi kapatıp, oradan uzaklaşmak için Ares'e güvendim. İçim ne kadar rahatlasada Arel'i geride bırakmak kötü geliyordu. Onun da en az benim kadar suçu yoktu. Düğün işinde elinden bir şey gelmemişti. Gözlerimi açtığımda aşağıya baktım, oldukça yukarıdaydık ve sis dağılmaya başlamıştı.

Asıl cümbüş şimdi başlayacaktı. Gelin ortada yoktu çünkü. Kimse beni Ares'le giderken görmemişti en azından. Oradan uzaklaşırken, üstümden büyük bir yük kalktı. Ares orman sınırında aşağıya indiğinde kucağından indim. Elimi tutup, hızla ormanın içine daldı, bende peşinden tabi ki.

Neredeyse koşarak ilerliyorduk. Birazdan sis tamamen dağılacaktı ve bizim uzaklaşmamız için zamanımız azdı. Gelinin düğün yerinde olmamasıyla oluşacak panik herkesi ayağa kaldıracaktı eminim.

"Ares bu üstümdekiyle yürüyemiyorum" dedim kabarık gelinliğe lanet ederek. Sürekli ağaç dallarına takılıyordum.

"Gözlerini kapat, ne giymek istediğini düşün ve gözlerini geri aç" dediğinde gözlerimi kapattım.

Üstümde rahat bir pantolon ve siyah sweat, spor ayakkabılar hayal ettim. Gözlerimi açtığımda üstümdeki kıyafetleri hayal ettiğim gibi görmemle derin bir nefes verdim. Büyüye sanırım bayılıyordum. Şimdi Ares'in yanında hızlı bir şekilde ilerliyordum.

"Yine mi burası?" dedim şelaleye geldiğimizi fark ederek.

"Şelalenin sesi bizim çıkarttığımız sesi bastırır, o yüzden buraya gekdik" dedi.

Evet koşarken oldukça ses çıkıyordu, geçtiğimiz yerlerde çarptığımız ağaç dalları oynuyordu. Ares köprüye doğru ilerleyince bende peşinden gittim. Merdivenlere adım atmamızla kendimizi sonda bulduk. Köprünün diğer tarafına geçecektik.

"Ares sende duydun mu?" diye sordum.

"Peşimizdeler Gül, bu dünyada lanetlendiğim için büyü gücümü çok fazla kullanamıyorum."

Sıkıntılı ses tonuyla birlikte bende iç çektim. Bizi gizleyecek bir büyü hiç fena olmazdı. Ares'in cümlesinde aklıma takılan bir şey olmuştu. Lanetlendiğini söylemişti ama bunu ona kim yapabilirdi ki? Bir iblisi lanetlenecek kadar güçlü birisini düşünmek bile istemiyordum.

Köprüde koşarken sesi duymamla durdum. Ares'te benimle birlikte durmuştu. Arkamı döndüğümde Arel'i ve yanında duran yaklaşık on kişi olan asker takımını görüşmüştüm. Gözlerinde endişe vardı, ben bir anda kaybolunca merak etmiş olmalıydı. Yanımda duran Ares'e kayınca bakışları değişti.

"Rose, yanıma gel hadi" diyerek elini bana doğru uzattı.

Ares yanımda elimi sıkıca tutuyordu. İki kardeşe baktım, ben aralarında hiçbir zaman bir seçim yapmamıştım. Ben sadece evlenmek istemiyordum, bu yüzden kaçmıştım. Ares beni arkasına almak için önüme çıktı.

"Onu alamazsın, bu defa olmaz!" Ares'in sert sesi bıçak gibi keskindi.

"Ölüme götürüyorsun onu! Eğer benimle gelmezse idam fermanı çıkacak. Ares sırf onu benim yanımda  görmek istemiyorsun diye ölmesine izin mi vereceksin?"

Arel'in sözleriyle, bakışlarımı ona çevirdim. Eğer Ares'le kaçtığımı öğrenirlerse beni öldürürlerdi. Ares elimi bırakmazken onunda tereddüt ettiğini biliyordum ama kararını vermişti. Bana doğru döndüğünde gözlerimiz buluştu.

"Bana güveniyor musun küçük kız?" diye sorduğunda düşündüm.

"Güveniyorum" dedim sonuçta onunla buaraya kadar birlikte gelmiştik.

Ares cevabımdan sonra gözlerini kısarak tebessüm etti. Elimi tutup beni köprünün şelaleye bakan korkuluğuna  doğru çekti. Korkuluğun üstüne çıktığımız da aşağıda ki şelale gümbür gümbür akıyordu. Görüntüsü bile nefesimi kesmeye yetiyordu.

"Ares indir onu! Sen ölümsüzsün ama Rose oradan düşerse ölür! Bencil olma yaşamasına izin ver" dedi Arel bize doğru bir adım daha atarak.

Arel'den bakışlarımı çektim. Geri dönemezdim, Ares'e güveniyordum. Beni yüzyıllar boyu beklemişti ve beni öldürmek ona sadece acı verirdi. Çünkü bana bir kez hayatından bir parçayı vermişti, ben onun sayesinde hayattaydım.

Ares kollarını bana sarıp ikimizi de boşluğa doğru çektiğinde gözlerimiz hiç ayrılmadı birbirimizden. Düşüyorduk, birlikte o hiçliğin kıyısından atlamıştık. Bizi ne kurtarırdı ya da kurtulur muyduk bilmiyordum. Ama bu özgür hissetmişti, o an bir şeyin farkına vardım. Ben bu dünyada kendimi bir bedene hapsedilmiş gibi hissetmiştim. Şimdiye Ares bana bir kez daha özgürlüğü kendi kollarının arasında tartırıyordu.

"Seni bir daha kaybedemem" dedi Ares.

Devam edecek...

Modern Zaman Prensesi (Tamamlandı)Where stories live. Discover now