otuz altı

802 92 24
                                    

Sonuç olarak, Jimin benim gitmemi söyledikten sonra HanGyeol ile konuştuklarını söylemişti, ve sanırım cidden konuşmuşlardı. İkisinin de suratında bir şey yoktu çünkü. Endişeliydim, nasıl gittiği konusunda endişeliydim ancak gözlerini birleştirmekten fazlasını yapmayan HanGyeol'ün bu sakinliği beni tatmin ediyordu. Bir yandan da bunun fırtına öncesi bir sessizlik olabileceğini düşünüp korkuyordum. Tüylerim diken dikendi ve kesinlikle korkuyordum alacağım tepkiden. HanGyeol ise gerçekten sesini çıkarmıyor ve kimseye bir şey söylemiyordu. Kendi kendine sırasına çekilmiş, telefonuna bakmaya başlamıştı.

İşin daha da gerginlik verici yanı, Jimin'i de derse girmeden önce görememiş olmamdı. Sınıfına gitti mi gitmedi mi haberim bile yoktu. Bu beni daha da geriyorken endişelenmemek için yoğun bir efor sarf etmem gerekiyor gibi geliyordu. En azından derse gitmeden önce bir yüzünü görseydim Jimin... Cidden...

(...)

"Sadece konuştuk, dedim ya," dedi Jimin yine beni geçiştirmek istediğini belli ederek. "Ne konuştunuz? Söyle artık, sinirleniyorum," dedim ses tonumu ciddi ayarlayarak. Jimin kıkırdadı ve başını bana çevirdi.

"Kızsana," dedi gülümserken. Dirseklerini dizine yaslamış, elinde içecek tenekesini tutarken sallanan halka küpeleri dikkatimi çekiyordu. Bana olan bakışları yine o tatlı, sevgi dolu bakışlara döndüğünde bu bakışmayı dağıtmazsam kesinlikle daha da sıçıp sıvarmışız gibi geliyordu çünkü. Elimi sallanan küpesine götürdüm, işaret parmağım ile hafifçe dokunurken Jimin sırıttı.

"Kızacaktın hani?"

"Söyle sen de artık, " dedim ona karşılık. "Cidden sinirleniyorum. Sadece yansıtmıyorum," dedim elimi küpesinden indirerek. Yine de bana karşılık sessiz kaldığında sinirlendiğimi belli eden bir şekilde baktım ona. Sert bakıyordum, daha önce bu bakışımı görmemişti. Gülümsedi, ardından elindeki içeceği bana uzattı. Ne yani?

"Kızgın gözükmüyorsun," dedi Jimin içeceği elinde hafifçe sallayarak. Bu sefer içeceğini elinden aldım ve tenekeyi dudağıma yaslayarak bir yudum aldım. "...sert gözüktüğünü düşünsen de tatlısın," demesiyle içeceği tükürecek gibi oldum. Cidden. Beni güldürmemeliydi. Gülmemeyi başararak yuttum içeceği, ardından elimi ağzıma kapatarak güldüm.

"Burnuma kaçacaktı az kalsın," dedim gülerken. Jimin elimden içeceği aldı ve benim gibi güldü. İkimiz de kahkaha atıyorduk, yine ve yine, gerginlik yaratan durumdan uzaklaşmıştık işte. Ona kızdığımın farkındaydı ama iki saniye sonra tekrar gülüyor ve durumun dağılmasına sebep oluyorduk. İkimiz de.

"Ne konuştunuz? Söyle hadi," dedim tekrardan ona söylemesi gerektiğini anımsatarak. Bu sefer inat yapmayı kesti ve gerçekleri söyledi.

"Sadece çenesini kapatmasını ve gördüklerini kendine saklamasını söyledim. İkna etmek de zor olmadı," demesiyle tek kaşımı kaldırdım. Kaşımı kaldırmamla açmasını istediğimi anlamış olacak ki cümlesini açıkladı. "Tek bir şey bilen o değil," dedi bana bakıp. "Ben de bir şeyler gördüm ve bunu ona karşı kullandım. Pişman değilim," dedi Jimin.

Acaba ne biliyordu da onu bununla korkutmuştu? Sınıfa geldiğinde o kadar sessizdi ki HanGyeol, Jimin ne görmüştü, çok merak ediyordum.

"Bana da söylesene," dememle Jimin kaşlarını kaldırarak beni reddetti. "Bilmesen daha iyi," dediğinde ise daha da meraklanmıştım. Böyle dediğinde daha da meraklanıyordum sadece.

"Söyle," dedim dirseğimle onu dürterek. Başını sağa sola sallayarak beni reddederken başını bizim gibi oturan diğerlerine çevirmişti.

"Bir şeyi bilmemenin senin için daha iyi olduğunu söylüyorsam senin iyiliğini istiyorum demektir, değil mi Prenses? Bu kadar merak etme," dedi gözlerimizi birleştirerek. Park Jimin'in koruyucu yanı? Gerçekten mi? Çok güzel, çok...

paperplane || park jiminTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang