otuz

1.1K 112 195
                                    

Açmalı mıydım, açmamalı mıydım, bunu ikimiz de bilmiyorduk. Jimin'e çevirdim gözlerimi.

Telefonu açıp onun benimle olduğunu söyleyebilirdim. Söylemeli miydim bilmiyordum. Söylememeliymişim gibi geliyordu. Bu her şeyi daha kötü yapardı sadece.

"Açacağım," dedim ve telefonu hızla çekerek şarj kablosundan ayırdım. "Çeneni kapa ve kenarda dur," dedikten sonra yataktan ayırdım ve banyoya doğru koştum.

"Açma!"

"Kapa çeneni," dedim ve sertçe banyonun kapısını kilitledim. Kendi yolumdan gidecektim ve kendime de güveniyordum. Sanki telefonu Jimin açmış gibi davranacaktım. Bunca zaman ondan haber alamamışım gibi. Rol yapacaktım ama zorundaydım. Jimin'i ele veremezdim. Onu görememeyi garantileyemezdim.

Derin bir nefes alarak, uykumu sesime yansıtmayı da unutmadım. İlk kez Jimin'in ailesi ile telefonda görüşecektim ancak bu iyi bir şey değildi. Kötü bir konuda konuşacaktık.

"Ah, sonunda! Ne kadar zamandır sana ulaşmaya çalışıyorum..."

"Biz de ona ulaşmaya çalışıyoruz HyeRim. Seninle birlikte değil mi yoksa?"

Ailesinin sesi beklediğimde kat ve kat daha titrek, zayıf ve kötü geliyordu. Elbette; çocuklarından haber alamıyor oluşları onları mahvetmişti. Sanırım son çare bana ulaşmışlardı. Akıllarında ne vardı bilmiyordum, sadece Jimin'in bana gelebileceğini düşünmüş olmalılardı.

Ne kadar zor durumda hissettiklerini biliyordum, bundan bie gin öncesine kadsr benim hissettiğimde ondan tamamen farksızdı. O acıyı anımsayarak gözlerimden birkaç yaş düşmesine ve sesimin titremesine izin verdim. Çok acıttığını biliyorum. O kadar canları yansa bile yalan söyleyecek olmak beni mahvediyordu. Ağlamaktan çekinmedim. Jimin'e ulaşamadığım için ağladığımı sanacaklardı nasılsa.

"H-hayır... Ne zaman, ne zamandan beni?"

"Bugün hiç göremedik. Okula da gitmemiş... Gerçekten seninle değil öyle mi..? Ona nereden ulaşabiliriz biliyor musun?"

"Ah... B-ben de bil-bilmiyorum... Uzun zaman-dır haberleşemedik," dedim ve nefesimi düzene sokmek için elimi göğsüme koydum. "Y-yani ne-neden-"

"Ondan haber alırsan söyle HyeRim, lütfen." Derken annesinin sesinin berbat bir şekilde tonunu aybettiğini duyuyor ve her tonlamanın içime yer etmesine izin veriyordum. Jimin'i merak ediyorlardı ve bir ebeveyn için bunun ne kadar kötü olduğunu tahmin edebiliyordum. Jimin olabildiğince çabuk eve dönmesi gerekiyordu. Her ne kadar istemesem de, doğru olanı yapmalıydı.

"T-tabi... İyi ge-geceler," dememle beraber telefon kapandı ve ben de kulağımdan indirdim. İçimde derin bir pişmanlık taşıyordum daha şimdiden. Daha önce yüzlerini bile görmediğim ailesine yalan söylemek bana bu benmişim gibi hissettirmemişti. Berbat ve ikiyüzlü hissettirmişti. Yine de bunları sırf birlikte kalabilmek için yapıyor oluşumuz da beni teselli ediyordu.

Birine ilk kez yalan söyleyişim değildi bu. Daha önce milyonlarca kez yardıma ihtiyacım olup olmadığını soran öğretmenlere yalan söylemiştim. Önemli değillerdi. Ama bu yalanım hayatımda yaptığım en kötü şey olmakla kalmayıp, söylediğim en büyük yalandı da. Kötü biri gibi hissetmeye engel olamıyordum. Beni ele geçiriyor gibiydi. Bunu alışkanlık haline getirmekten de korkuyordum.

Gözyaşlarımı ittirmeye devam ederken banyonun kapısını açtım ve hemen karşısındaki duvarda alt dudağını ısırarak yere düşünceli bakışlar atan Jimin'i gördüm. Düşüncelerine o adar dalmıştı ki benim kapıyı açtığımı bile fark edememişti, hala transta gibiydi.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now