altmış dört

436 57 28
                                    

"Gitti."

 JaeYeun'dan isyanı andıran bir kelime döküldükten sonra ben son bir çaresizlikle her şeyi kontrol etmek için arkamı dönmüştüm. Ellerim titriyor ve başım ağrıyordu. Her saniye daha da yoğunlaşan bu baş ağrısının beni gördüklerim hakkında yanıltmasını istedim ama her şey gayet netti. Park Jimin gitmişti, artık burada ve hayatımda yoktu. En azından hayatımın bir parçası olmamayı ve asla da geri gelmemeyi kabul etmiş ve çıkmıştı.

"Bu nasıl olabilir?" dedi JungKook Dak Ho'ya bakarak. İkimiz konu hakkında bir fikre sahip olmadığımız için onlardan bir açıklama bekliyorduk ancak ikisi de olan biten hakkında tek bir kelime etmemeye yemin etmiş gibi davranıyorlardı.

"Orası önemli değil... Jimin'in böylece çekip gidebilmesi sorun," dedi Dak Ho. Sonra da bana baktı. "Bu kadar iddialı ve kesin konuşmamalıydın HyeRim," diyerek kızdığında ben tepki veremeden baktım öylece. Bilmiyordum ancak ağzımı açacak ve bir kelime dahi edecek gücüm kalmamıştı. Şarj kablosu çıkarılmış bir dizüstü bilgisayar gibiydim, birkaç saate dayanmaz kapanırdım. Yavaş yavaş tükeniyordum ancak o kadar uzun süre kullanılmıştım ki artık dayanıklılığım da azalmıştı. Jimin gittiği an enerjim çekiliyordu. Ve bu da benim daha da bir şey yapamamama sebep oluyordu.

 Aklımı başıma toplamak ve ağrısını geçirmek istercesine derin bir nefes aldım. Ama aldığım nefes burnumun içini daha da acıtmış ve istemsizce yüzümü buruşturmama sebep olmuştu. Bıkkınca aşımı geriye attım ve yanaklarımdan akmaya devam eden iki üç damla gözyaşını ittirdim. Bir yanım durumun getirdiği kötü hislerle beraber bir kenara çekilip hüngür hüngür ağlamamı ve üzgünlüğümü yaşamamı söylerken, diğer yanım mantıklı davranıp sorunun ne olduğunu çözmemi istiyordu. Jimin'i böyle aceleye getiren ve bizden bile vazgeçmesini sağlayan etken neydi? Bunun cevabını bana yalnızca DakHo ve JaeYeun verebilirdi; ancak onlar da vermemeyi seçmişlerdi.

"Bana cevap vermeniz gerektiğinin farkındasınız, değil mi? Burada benim bilmediğim bir saçmalık yüzünden Jimin elimden kayıyor."

"Söyleyemeyiz HyeRim, anlayış göster."

"Asıl siz anlayış göstermelisiniz. Hem Jimin'in hem de benim hayatım kaymak üzere çünkü."

"Buna dediklerinle sen sebep olmadın mı zaten?" dedi JaeYeun agresifçe karşılık verdiğinde. Bu duruma sinirli olduğunu biliyordum ama bunu bu şekilde yansıtması sinirlerimi de bozmuyor değildi. Ona karşı sinirle çıkışmamayı düşündüm çünkü zaten JungKook'la aralarındaki tartışma onu germişti. Bir de üstüne Jimin'le aramızda yaşanan bu olay ona fazla gelmişti ve sinirlerinin gerginliği artık kime yansıyacağını ayırt edemiyordu. Ben de bunun kurbanıydım.

 Yine de benim gergin olan sinirlerim anlayışlı yaımı çevrimdışı bıraktı ve ona bana çıkıştığı gibi tepki vermeme neden oldu.

"Gitmek kendi kararıydı ve bu kararı da siz biliyorsunuz. Aşırı tepkiler vereceğinize azıcık yardımcı olun," dediğimde bakışlarım JaeYeun'daydı ama Dak Ho ile ikisinden bahsetmiştim.

Biraz yardıma ihtiyacım vardı ve onlar yardımcı olmadığı sürece süreç daha da zorlaşacaktı.

"Üzgünüm HyeRim," dedi ve ardından da bıkkınca saçını geriye attı. "...yine de Busan'a hoş geldin."

 JaeYeun aniden beklemediğim bir tavırla geldiği gibi kapıdan çıkıp giderken JungKook da benim gibi şaşkınlıkla bakıyordu. Ancak JaeYeun'a özgü olan ani ve sert çıkışlara alışmış olacak ki benim aksime biraz daha donukluk da taşıyordu üstünde. JaeYeun'un son zamanlarda JungKook'la arasında olanlar yüzünden de kötü hissettiğini anlıyordum, bu yüzden kapıyı çarparak çıkıp gitmesinin üstüne de çok düşünmek ve yakınmak istemedim. Yaptığım şey bakışlarımı JungKook'a çevirmek olmuştu.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now