yetmiş beş

327 27 34
                                    

"Afiyet olsun ballarıma," dedi annem tabakları toplamaya kalkışırken. Yine dışarıdan yemek söylemiştik ancak bu sefer yemeğin daha ev yemeği gibi hissettirmesini istediğimiz için tabaklara yerleştirip yemiştik. Belki gereksiz bulaşık çıkarmıştık ama kesinlikle paketten yemekten daha iyi hissettirmişti.

 Jimin bizdeydi, anneme yemekteyken neler yapacağımızın bir özetini geçmiştik. Jimin'i uçakla Busan'a gönderecektik. Jimin oradan adresini ezbere bildiği benim evime geçecekti ve orada kalacaktı. Yaklaşık bir hafta için özel olarak izin ayarlaması için de babasıyla konuşacaktık. Jimin çoktan babasına yarın başbaşa konuşmaları gerektiğine dair bir mesaj atmıştı. Ev dışında dışarıda bir yerde buluşacaklardı. Evden alması gerekenleri ise babası gelirken yanında getirecekti. Eğer Jimin'in Busan'a gitmesine razı olursa tabii. 

Tek yaptığımız kaçmak gibi geliyordu şu anda. Gerçi, ihtiyacımız olan zaman kazanmaktı, dolayısıyla Jimin'in annesinin Jimin'e ulaşamaması bize zaman kazandıracaktı. İçimde kimseye söylemediğim bir korku vardı aslında. Annesinin polise kayıp ilanı gibi bir şeyle başvurması sonucunda Jimin ailesinin yanına dönmek zorunda kalabilirdi. Gerçi sırf bu yüzden babasına söylemekte yarar vardı ya zaten. Babası da ebeveyniydi sonuçta Jimin'imin.

"Ellerine sağlık annem," dedim ve sofranın kenarında duran dağınık paketleri tezgahta duran geniş poşete tıkıştırmaya başladım. Annemin lavaboya attığı tabakları sudan hızlıca geçirmeye başlayan Jimin'in yanına geçip de açtığım bulaşık makinesinin içine bulaşıkları yerleştirmeye başladım. Evin içinde çok insan olunca ve birlikte iş yapılınca işler ne kadar da hızlı ilerliyordu ama... Çok güzel. Yalnız yaşamaktansa kalabalık yaşamak daha güzel...

"O zaman ne zaman göndereceğiz Jimin seni şimdi?" diye sordu annem eline aldığı ıslak mendille masanın üstünü silerken. Jimin ona cevap vermeye başladığında diğer elindeki kuru kağıt peçeteyle kurulmaya başlamıştı.

"Babam onaylarsa yarın onunla konuşayım, ertesi gün çıkabilirim bence. Hani en kötü ihtimal, en geç ertesi günün akşamı çıkarım diye düşünüyorum."

"Güzel, güzel..." diye mırıldandı ve elindeki kullanımış mendilleri tezgahın üstünde duran öçp poşetine attı. Ardından çöp poşetinin ağzını bağladı ve eline alarak kapıya döndü. "Şunu çöp kutusuna atıp geleyim hemen," dedikten sonra adımlarını hızlıca kapıya yönlendirdi. Her katın kendi çöp kutusu olduğundan dolayı hemen atıp gelebilirdi. Kapıyı açtı, terliklerini geçirdi ve kapıyı aralık bırakarak evden çıktı.

"İyisin, değil mi?" diye sordum hemen fırsattan istifade. Jimin ellerini durulamayı bitirdiği gibi bana baktı ve dudaklarını birbirine bastırarak omuz silkti. "Ne kadar iyi olunabilirse o kadar iyiyim bebeğim," dedi ve kopardığı kağıt havluyla ellerini kuruladı. "...seninle olduğum için mutluyum ama Busan'a gitme işi çok yorucu geliyor. Genel olarak çok yorgun olduğum için belki de."

"Çok yorgunsun hayatım, ondandır," dedim. "Yaklaşsana azıcık," diye de eklememle beraber Jimin sorgulamadan yüzünü bana yaklaştırdı. Asık suratını benden esirgemeden, asıl hissettiği duyguları gizlemeden direkt bana yaklaşmış ve ağır ağır kırpmıştı gözlerini. Uyuşukluğunun yüzüne yansımasına sırıttım. Büktüğü dudaklarına dudaklarımı hızlıca değdirip çekilmemle beraber Jimin gözlerini kapattı ve kendine engel olamadan sırıttı.

"İlaç mısın nesin sen?" dedi ellerini yüzümün iki yanına götürürken. Yanaklarımı kavradıktan sonra sıktı ve dudaklarımın büzülmesine sebep oldu. "Hm? Şifa mısın sen? Melek misin? Nesin ha?" derken başımı hafifçe iki yana sallıyor, beni mıncıklaya mıncıklaya seviyordu. Bilerek büzüştürdüğü dudaklarıma gelip de bir anda yapıştığında, bir süredir bu kadar ciddi öpüşmediğimizi hissetmiştim. Tam kendimi kaptırıp, ellerimi Jimin'in ensesine götürecektim ki kapıdan gelen kapanma sesi ile yerimde sıçramış, kafalarımızın tokuşmasına neden olmuştum. Jimin benden çok daha fazla telaşlamış ve yere bir şey düşürmüş gibi kendini yere atmış, bir şey alıyor gibi yapmıştı. Aldığı şeyi lavaboya atarmışçasına kalktığı sırada gözlerimiz çakıştığında gözlerine telaşı hala görebiliyordum. Gülmemek için alt dudağımı kemirmeye başladım.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now