altmış bir

521 52 33
                                    

"Hayır, hayır Jimin-ah," dedim elimi dizine götürerek. Onu teklifi sunmaktan, annesini de teklifi düşünmekten uzaklaştırmaktı hedefim. İşe yarıyor da gibi gözüküyordu. Jimin konuşmayı kesmiş, annesi tüm dikkatini bana çevirmişti. Kararlılık ile soluduktan hemen sonra başımı annesine çevirdim ve söyledim.

"Ayrılacağız," dedim kesin bir şekilde. Jimin'den sert bir şekilde itiraz etme sesleri yükselirken ona sessiz olmasını işaret ettim ve annesiyle konuşmaya devam ettim.

"...ama ayrıldığımızda Jimin'i okuldan almayacaksınız ve sizin tehdidinizden bağımsız olarak kiminle kalacağına karar verecek. Bu şartım var sadece."

"HyeRim-ah, bana bak," dedi Jimin elimi tutarak. Dikkatimi ona vermemi istiyordu ancak benim tüm dikkatim annesindeydi. Kararımı onaylamasını istediğimi bakışlarımdan belli ediyordum. 

Jimin'le ayrılacak olmamız, gerçekten ayrılacağımız anlamına gelmiyordu elbette. Bizim yollarımız bir şekilde her zaman kesişiyordu; biz birbirimizden uzakta kalamıyorduk. Bir yolunun bulunacağına güvendiğim için ayrılacağımızı söylüyordum annesine. Yoksa artık benim de sabrım tükenmişti. Jimin'den daha fazla ayrı kalamazdım.

"Peki," dedi annesi yüzünde memnuniyet gülümsemesi ile. Başımı Jimin'e çevirdiğimde yüzünde sinirli ve üzgün bir ifade olduğunu görebiliyordum. Annesi çantasını koluna takarken Jimin'e çıkmasını, eve gideceklerini söyledi. Jimin'in bakışları sinirden çok kırgınlığa dönüşürken ona güven vermek istercesine gözlerimi kapatarak başımı salladım. Bana güvenmesini istiyordum.

(...)

 Mesaj da atamadığım için gayet stresli bir akşam geçirmiştim. Anneme olanları anlatmamıştım, anlatamamıştım. İkimizin de annesi karışırsa işin daha da kızışacağını düşündüğüm için kendi annemi bu işten uzakta tutmak istiyordum. 

 Benim ona ulaşamadığım gibi Jimin de bana ulaşmamıştı. Bu akşam annesinde kalıyor olmalıydı. Ya da annesiyle. Nerede olduğunu bilmiyorum ancak eğer babasıyla olsaydı şimdiye bana ulaşırdı, bunu biliyorum.

 Tam da bu düşünceleri aklımdan geçirirken telefonumun ekranında beliren babasının aramasını büyük bir rahatlama ile kabul ettim. En temiz şekilde bunu halledebileceğim kişi Jimin'in babasıydı.

"Merhaba..." diye açtım telefonu.

"HyeRim, merhaba. Jimin seninle mi? Arıyorum ulaşamıyorum, okuldan çıkınca da haber vermedi de," dediğinde kısa bir şekilde özetledim olayı babasına.

"Annesiyle. Annesi sabah okula gelip aldı. Annesine ayrılacağımız sözünü verdim, bu yüzden ben de Jimin'e ulaşamıyorum," dememden hemen sonra babası oradaki spesifik bir kelimeye takılmış ve bunu yüksek sesle tekrarlamıştı. Hatta biraz da kızgın tonda konuşuyordu. Jimin'in ilişkimiz konusunda ne kadar hassas olduğunu biliyordu ki babası da Jimin kadar özen gösteriyordu ilişkimizin korunmasına.

"Ayrılmak mı? Söz mü? HyeRim, ne diyorsun sen? Dalga geçiyorsun değil mi?"

"Gerçek bir ayrılma değil. Annesi tehdit etmişti, ayrılmazsam Jimin'i okuldan aldıracaktı. Riske atmak istemedim ve ayrılacağımızı söyledim. En azından Jimin kiminle kalacağına karar verene kadar annesi bizim ayrıldığımızı düşünmeli... Her neyse, o değil de, Jimin annesiyle. Eğer nerede olduklarını biliyorsanız ulaşamadığınız için gitmeniz mantıklı olur. Ben de nasıl olduğunu merak ediyorum..."

"Biliyorum, yakınlarda Starry Hotel diye bir otel var, orada kalıyordu. Oradadırlar. Sağ ol HyeRim. Haber vereceğim," demesiyle teşekkür ederek kapattım telefonu. 

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now