yetmiş yedi

328 25 6
                                    

"Gelince anlatacağım Jimin-ah? Hem sen neredesin? Ne bu gürültü?"

Annem beni havalimanın kapısına bırakıp aniden gazlayıp gitmişti. Bir an önce uzaklaşmak ve sinirini çıkarmak istediği belliydi. Üstüne gitmedim, sadece sakinleşmesini ve beni mutlaka haberdar etmesini söyledim. Uçağımı beklerken de elimdeki küçük bavulumla öyle basitçe yürüyordum etrafta. Geleceğimi haber etmek için Jimin'i aramıştım.

Olayı elbette ki anlatmamıştım, biricik sevgilimi telaşlandırmak ve endişelendirmek istemiyordum. Her şeyi iner inmez, eve geçtiğimizde anlatacaktım zaten. O yüzden sessizliğimi korudum ve sadece eve geleceğimi söylemekle yetindim. Ona yetmemişti ama beni kırmamak ve zorlamamak için yetmiş gibi davranıyordu. Yorgunluğumu sesimden anlamış olacak ki alttan alıyordu benimle konuşurken. Açıkçası, minnettardım. Anneme karşı ben alttan aldığımdan dolayı yorgunluğum adeta iki katına çıkmıştı. Benim yorulduğum kadar Jimin'in de yorulmasını istemiyordum, bu yüzden konuşmayı kısa kesmek adına elimden gelen her şeyi yapıyordum. Ne yazık ki Park Jimin'in merakı ağır basıyordu. Olan biteni ona şimdi söylememekte gayet kararlıydım. Kimse beni bu yoldan çeviremezdi!

"Sorma ya, Kook'lara geldiğimizden beri bizimkiler coştu. Ne oldu? Bara falan mı gittik sandın?"

"Geldiğimde barda görürsem şaşırmam diyeyim," diye cevap verdim kıkırdayarak. Gerçekten arkadan gelen müzik sesi ve JungKook'un bağıran sesi ile böyle bir imaj çiziyorlardı. Gerçi JungKook ve JaeYun ne haldelerdi? Uzun süredir onlarla iletişim kurmamıştım, pişmanlığını şimdi damarlarımda hissediyordum. Onları gerçekten çok özlemiştim ama kendi başımızdaki dertlerle uğraşmaktan onları arayıp sormak bir türlü aklıma gelmemişti.

Gidince yapacağım ikinci iş de belli olmuştu böylece. Gerçi Jimin'le konuştuktan sonra ruh halimiz ne durumda olurdu, orası şüpheli. Eh, yine yüzüme takardım sahte gülüşümü, yapacak başka bir şey kalmamıştı nasılsa.

"Güzel şakaymış bebeğim," dedi Jimin de kıkırdayarak. "...Sen eve geçeceksin, değil mi?"

"E tabii... Sen istersen yine sizinkilerle kal, sabah görürüm ben seni. Keyfine bak, kafanı rahatlat, sinirlerini gevşet azıcık en iyisi," demiştim onu düşünerek. Evet, birbirimizi görsek çok güzel olurdu ama eğer görüşürsek büyük ihtimalle Park Jimin sahte gülüşümün ardındaki endişeyi görecek ve uyumadan öce bir şekilde ağzımdan lafları alıverecekti, bu durumu riske atmak ve zaten az olan enerjisini iyice sömürüp onu daha da kötü bir hale getirmek istemiyordum. Gerçekten de en iyisi arkadaşlarıyla birlikte takılıp keyfine bakmasıydı, bir yere kaçmıyordum nasılsa.

"Kim HyeRim-sshi..." dedikten sonra bıkkın bir nefes verdi. "...söyleyeceğiniz şey gerçekten ağır sanırım."

Daha şimdiden çakmıştı bile. Ben bu çocuktan hiçbir koşulda bir şey saklayamıyordum ki!

"Eh...ne yalan söyleyeyim, biraz ağır yani. Ondan dolayı keyfine bak, tadını çıkar bebeğim, biz sonrasında görüşürüz seninle-"

"Ben alırım seni havalimanından, beraber geçeriz eve. Israr istemiyorum. Bu gece senin kollarında uyumam gerek. Anlaşıldı mı?"

"Anlaşıldı..." dedim istemeye istemeye. "Ama anlatmak istemezsem zorlama, tamam mı?"

"Orasını bilemem."

"Zorlayacaksan gelme Jimin."

"Hayır, geleceğim. Israr istemiyorum demiştim..?"

"Eğer zorlayacaksan kapıyı kilitlerim ve seni içeri almam Jimin-ah," dedim tehdidimi ortaya aniden savurarak. Bunu dememin karşısında Jimin durumdan memnun kalmadığını belli eden bir mırıltı çıkardı. Son dediğim şey ile kararlarından dönebilmişti.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now