kırk iki

756 96 18
                                    

"Cidden...ben sandığın kadar zeki değilim ki," dedim kapı üstümüze kilitlenirken.

"Sandığından daha zekisin. Hem takım çalıçması yapıyoruz... Hallederiz biz," dedi Jimin omzumu sıkarak.

Birlikte geçirdiğimiz ilk boş zamanı Jimin'in yoğun ısrarı üzerine bir kaçış odasında geçiriyorduk. Orta zorluktaki bulmacalardan birini seçmiştik ve ben gerginlikle karanlık koridora bakıyordum.

İlerlemek ve kendimi ışığı açmanın yolunu bulmak için uğraşmak istemesem de bir kere gelmiştik ve süre başlamıştı.

"Mantıklı düşünelim," dedim ve içinde olduğumuz odaya göz gezdirdim. Koridorun ışığını açmak için öncelikle koridora girmek gerekiyordu, kilitli demir kapıyı açmak içinse r anahtara ihtiyacımız olacaktı. Belki de anahtar yerine bir şifre kullanacağız diye düşünerekten kilide yaklaştım.

"Dört haneli kod," diye mırıldandım. "Biraz karıştırmamız lazım," dedim kilidi bırakıp Jimin'e dönerek.

"Sol taraf bende sağ taraf sende," dedi Jimin. Sanki gerçek bir şeymiş gibi ciddiye almıştık olayı. İkimizin üzerindeki bu hafif ciddiyeti, daha çok Jimin'deki odaklanmayı beğenmiştim. Çekiciydi.

O sol taraftaki dolapları karıştırırken ben de sağ taraftaki montların cebini karıştırmıştım. Elime bir anahtar geçmişti ama bu odada kullanıp kullanmayacağımdan emin değildim.

"Bu kilitli," dedi Jimin. Onun tuttuğu dolaba ilerledim, elimdeki anahtarı geçirdim ve kilidi açtım.

"Nerede buldun?" Dedi yüzünü bana eğerek. "Montun cebinde," dedim kısaca. Dolabın içerisindeki küçük not defterini elime aldım ve hızlıca sarı sayfalarını çevirdim. Bir sayfanın yarısı kopuktu ancak ilk iki sayıyı okuyabiliyorduk.

"1 ve 4," dedik aynı anda. Defteri dolaba geri attıktan sonra kağıdı Jimin'in eline tutuşturdum.

"Kağıdın diğer yarısı..." derken parmaklarımı şıklattım. "Sen olsan nereye koyardın?"

"Yırttığım kağıdı? Çöpe atardım," dedi Jimin. Ardından yanımdan rizgar gibi geçip de sağ taraftaki çalışma masasının altındaki tel çöp kutusuna gitti. Beyaz kağıtlatın arasında tamamen farklı duran sarı kağıdı ikimiz de gmzümüze kestirmiştik.

"5 ve 9."

Hemen çaprazımdaki metal kapıyı açacağını düşündüğümüz şifreyi girdiğimde kilit küçük bir ses ile açılmıştı. Kilidi çekerek kapıyı ittirdim.

"Oldu," dememle Jimin elindeki kağıtları çalışma masasının üzerine bıraktı.

"Başka bir şey daha aramalı mıyız?" Dedim kapıdan geçmeden önce. "Gerekirse geri gelebiliriz," dedi Jimin karşımda durarak. "Kırk dakikamız kaldı," dediğinde dudaklarımı birbirine bastırarak onu onayladım.

Karanlık koridordan geçerken ikimizin de eli duvardaydı. Elime değen ıslaklık ile çekinerek Jimin'e yaklaştım. Bağırmamak için zor tutmuştum kendimi. Jimin ürktüğümü anlayarak tek kolu ile beni kendine çekti ve sordu.

"Ne oldu?" Diye sormasıyla cevap vermek yerine azıcık daha ilerledim ve bulduğum anahtara basarak koridoru aydınlattım. Anahtarın izerinde de aynı kayganlık vardı.

"Siktir!" Dedi Jimin aniden bağırarak. Duvardaki kırmızı, kanla yazılmışa benzeyen yazıya baktık. Birinin ismi yazıyordu, bir kız ismi.

"JungHa?" Dedim Jimin'e bakarak. O hala o korkmuş, daha çok şaşırmış bakışıyla duvara bakıyordu. Kirli elimi duvara sürterek ıslaklıktan kurtuldum ve temiz elimle Jimin'e vurdum.

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now