otuz sekiz

641 98 27
                                    

Annem beni meditasyon yapmaya ikna etmişti. Son zamanlarda çok yorgun olduğumu ve kafamı toparlamak için meditasyonun en ideal yollardan biri olduğunu söylemişti. Aslında sırf kırılmasın diye oturmuştum onunla. Arkaplanda çalan yavaş müziği duymuyordum bile. Kafamı toparlamak çok zor geliyordu. Aksine kafamdaki tüm sesler o kadar gürültülüydü ki... Jimin'in dedikleri, veda edişi ve aklımdan geçen olumsuz düşünceler bir anda bana saldırmıştı. Ayağa kalkıp ders çalışabilir, kendiminmiş gibi hissettirmeyen evin içinde temizlik yapmaya kalkışabilirdim, düşüncelerimi uzaklaştırmak için. Ama düşüncelerimden kaçmak bana yardımcı olmayacaktı, biliyordum. Onların arkada kalması sadece kalmalarına neden olacaktı, gitmelerine değil. O düşüncelerin benimle kalmasını da net olarak, istemiyordum. Asla tamamen gitmeyeceklerdi ancak en azından hafifleyebilirlerdi, değil mi?

Tek istediğim bu halıdan uzaklaşıp soğuk zemine sırtüstü uzanmak, gözümü kapatmak ve bundan birkaç gün öncesine giderek Jimin'le yaşadıklarımızı gözden geçirmekti. Hatırlamaktı.

İnandırıcı gelmiyordu. En başında birlikte olmamız inandırıcı gelmezken şimdi de ayrı olmamız inandırıcı gelmiyordu. İnanmak istemiyordum da. Birlikte o kadar mutluydu ki... Evet, çok kıvranmış ve çok uğraşmıştık ama bence buna değmişti. Jimin'in de dediği gibi, birbirimizi seviyorduk ve bu tüm zorlukları, sorunları zor da olsa atlatmamıza yardımcı oluyordu. Endişeleri gömebiliyorduk. Ama bu sefer endişe kadar tehdit de büyüktü ve son vermiştik. Ben vermek istememiştim. Biraz daha savaşmaya hazırdım. O değildi ama. Yıpratmıştım onu.

En başında hata yaptın sen HyeRim. En başından kabul etmemeliydin. İlk dediğine sadık kalmalıydın. Hep o binadaki isimsiz olmasına izin vermeliydin. Öğrendiğinde de basıp gitmeliydin... Geldiğin, onu getirdiğin noktaya bak. Kimseyi bu kadar üzmeye hakkın yok.

(...)

 Uykumun tutmadığı bir gün daha. Çok normal geliyor artık uyuyamamak. Doktorun sunduğu programa sadık kalmaya çalışıyorum ama olmuyor işte. Gün içinde uyuklamamamı söyledi, ona bile uyamıyorum. Maksimum kaç saat uyuduğumu çıkarmaya çalışıyoruz ama uyumadığım için mümkün değil. Saatte rakamları görmeye alıştım artık. İki, üç, beş, yedi, sekizde gün başlıyor zaten. 

 Ben de istiyorum uyuyabilmeyi. Uyuyup Jimin'le birlikte olduğum zamanların hayalini kurmak istiyorum ancak elimden gelen bir şey yok. Uykuma yardımcı olmayan yatakta uzanırken anılarımızı gözden geçiriyorum. Hatırlıyorum, bazen sırıtıyor, bazen ağlıyorum ancak daha ne kadar böyle devam eder bilmiyorum. Daha ne kadar hatırlayacağım anıları? Hafızam ne kadar sıkı?

 Üstüme okul formalarını tamamen giydim bugün. Sweatshirt değil, belki okulda uyuklamama engel olur diye düşünerek giymemiştim üstüme. Sıkı formalarımı giydim, dün akşam yıkadığım saçlarımı daha önce göstermediğim bir eforla düzelttim ve şekillendirdim. Çekmeceleri biraz karıştırdığımda annemin aldığı saç düzleştiricisini ve maşayı görmüştüm. Bir sürü şey almıştı. Bu odayı, benim evimde bulunanlardan bile daha çok eşyayla donatmıştı.  Burası benim odamdı, sadece ben ben gibi hissetmiyordum. Sadece kırık ve uykulu yanımı açıkta tutmamak için süsleniyordum. Okuldakilerin daha şimdiden benim yıkılmış yanımı görmelerini istemiyordum. Taşındığım bu şiirde gerçekten yeni bir ben olmak istiyordum. Yeniden başlamak için hevesli değildim ama madem başlayacaktım, iyi başlamalıydım.

Renkli dudak nemlendiricisini de azıcık sürdükten sonra hazırdım. Aynı şekilde açık kapıdan gördüğüm kadarıyla annem de salondaydı. Hazırlanmıştı. Beni o bırakacaktı, okula başladığımdan beri yaptığımız buydu. Ancak her sabah beni okula bırakmasıyla ve sonrasında da almasıyla uğraşmasını istemiyordum. Onun için yük olduğumu hissettiriyordu. 

paperplane || park jiminWhere stories live. Discover now